İnsan 2 kere doğar
“Gözünü açıyorsun doğdu diyorlar, gözünü kapatıyorsun öldü diyorlar. Bu göz kırpışa ömür diyorlar.”
“Kitaplardan önce kendimizi okumaya çalışalım.” Hz.Mevlana
Hayat dediğin nedir ki kısacık bir zaman dilimi. Doğum ile ölüm arasında geçen bir anlık saman alevi.
Etten ve kemikten oluşan insan, akıl, beden ve ruha da sahip bir varlık. Bu üçleme (trinite) insanı anlamanın başlangıcı.
Binlerce yıl önce yazılmış olan kadim Hint destanı “Mahabharata”nın bir parçası olan ve “Tanrının Ezgisi” anlamına gelen “Bhagavad Gita”da bahsedildiği gibi “Bireysel BEN maddi beden arabasındaki sürücüdür”. Yani, başka bir deyişle beden ruhun kılıfıdır ya da arabası.
Herkes bu hayata anne karnında geçen o mucizevi doğum süreci ile doğar…
Doğar, çünkü her yaratılan varlık gibi bir görevi, bir amacı, bir sınavı, yaşaması gereken bir kaderi vardır…
Doğar, çünkü bir hayali gerçekleştirecektir…
Doğar, çünkü deneyimlemesi gereklidir.
Doğar, çünkü tekamül bir gerekliliktir.
Herkes doğar ve nefes alır, ancak çok az insan gerçekten yaşar. Her doğana insan diyemeyiz.
Hz. Mevlana çok güzel özetlemiş “ne insanlar gördüm üstünde kıyafeti yok, ne kıyafetler gördüm içinde insan yok”.
Peki zeka ile donatılmış, düşünen bir insan olarak doğmak kişiyi neden insan yapmıyor?
Çünkü bize bahşedilen bu zeka sadece Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisi’ndeki ilk 2 basamağın ihtiyaçlarını karşılamak için bize verilmedi. Her birikim, her kazanım bir sorumluluk. Bilen bilmeyenden sorumlu, oysa cehalet sorumluluk yok demek.
İnsan sahip olduğu zeka ile kendi hayatının efendisi olmak, kendini bulmak ve sonra bilmek ve ışığı çevresinde yaymakla yükümlü. Kısaca her şey iyi bir ahlak ile başlıyor ve bunu adalet ve edep takip ediyor.
Tasavvuf’ta Allah’ın yeryüzündeki halifesi olarak geçen insan bu makama biyolojik olarak doğunca oturamıyor. Kendi kişilik maskelerini (personalar) birer birer bularak bunlardan kurtulan insan bir “anka kuşu” olarak yeniden doğmadıkça hakiki insan olamaz. Kendi varlığında yok olmadıkça “halifetullah” makamına oturamaz.
Tasavvuf ehlinin “fenafillah” dediği şey insanın kendi küllerinden yeniden doğmasıdır. Tırtılın kelebeğe dönüşmesi sürecidir bu. Bu “ölmeden önce ölmek”tir ki, bu da insanın yaşarken kendi nefsini kurban etmesi, nefsini terbiye ederek dönüştürmesidir. O zaman nefs, “müttefik nefs” olur. O zaman nefs, nefis olur.
Bu yüzden “hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekiniz”. Ancak bunu yapan ve tamamlayan tırtıl kelebeğe dönüşebilir.
Doğum ve ölüm arasındaki o kozmik göz kırpışta bu yüzden insan 2 defa doğar. Önce biyolojik olarak doğar, sonra içindeki özü farkedip onu ortaya çıkartınca, kendinden bir mana çocuğu doğar ve tırtıl kelebeğe dönüşüp uçar gider. Uçan kelebeğin arkasından bakan diğer tırtıllar da kendi içlerinde kış uykusuna yatan o muhteşem görkem ve potansiyeli bilmeden “ne güzel” der ve yapraklarının üstünde sürünmeye devam ederler.
Allah hepimize güzellikle imtihan olmayı ve hayat kitabını okumayı nasip etsin.
https://twitter.com/Naacel
https://www.facebook.com/public/Kenan-Kolday
http://naacel.blogspot.co.uk/
http://blog.milliyet.com.tr/naacel