İnsan Neyle Beslenir?
İnsan neyle beslenir?
“İnsan var biçim biçim, ölürem insan için.
Alem bana düşmandır, insan sevdiğim için.
Hele goooy gooy goy …”
İnsan sevgisinin goy goyluğuna dair, İzzet Altınmeşe tarafından, zamanında dile getirilmiş bir mazlum eserdir.
“Kin kanatlı kimlik zararlıları kimlerdendir?” Gibi bir soruyla ömür geçirmiş derinkuyu pompası değilsen mesela, bilemezsin “insan neyle beslenir?”.
Dünya denilen şu toplu ahır sisteminde besiye çekilmiş insan türünün, et ve süt verimini ne versek arturo ui’biliriz?
Hep birlikte, goy goy külliyatına katkı niyetine affedersiniz, Brecht vari bir sallan devril döngüsü yaratalım, bakalım. İnsan neyle beslenir?
Mesela, soralım ak sakallı kuzgunlar feriştahına, “hukukçu olsan, ne yerdin semirmek için?”
Altı kilo olsa bonfilen, mesela.
“Ahanda, döşü bir kova doldurdu” desinler affedersin, gururla.
“Bela” der miydin, acaba, yediklerine?
Belaları yiye yiye geldim ben bu hale…
İmdat, imdat … çok Brecht kokuyor bu laflar, çooook.
Tut ki hekimsin… Günde 50 kilo süt verecek bir performans endikatörlü kulak küpen var.
Ne yiyeceksin?
Vatandaş hasta olsun, affedersin.
Hatta, ne kadar ölümcül hasta, o kadar çok süt, affedersin.
İçine düştüğün denklem bu.
Var mı çıkışın?
Tut ki çevrecisin, bekliyorsun bir yerde doğa tahrip olsun. Ormanlar kesilsin, balıklar ölsün, sahiller yağmalansın … Yağmacı Hasan emmi börek pişirsin.
Sen de ye ki, Hasan emminin böreği ile karnın iki lokma besin görsün.
Ne ilginçtir kin kanatlılar, yağma yoksa aç kalırlar.
Hangi kin kanatlı çıkarttı seni o kuyudan, Brecht?
Tut ki insan hakları savunuyorsun, elinde klavye, monitöre yapıştın. Bekle şimdi biri
sopa yesin, çocuk tecavüzü, işkence…
Bekle bir yerlerde ihlal olsun yine, yeniden, yineden, den dan dannnn.
Mülteci olsun, göçmen olsun, sahile vurmuş çocuk olsun…
Çok acı, acı ama düzen böyle Hasan emmi … bak sokağın karşısındaki terzi Nihat’da sabahtan beri bekliyor, bir kin kanatlının bir yeri sökülsün de, gelsin iki lokma bir şey girsin o sökükten içeri. Muslukçu Cihat usta patlak boru derdinde.
…
Diyeceksin ki, “hepsi böyle değil, mesela benim kocam evde oturup, adam gibi biber dolması yiyor, üstüne de tel kadayıf”.
“Pışşşıııık!” Affedersin.
Hele gurban, gel bi bakalım şu senin adamın sevinçlerinin, mutluluklarının bedeline.
Gör bi, neler ödeniyor her birine?
Ona ve sana, ailenize, çevrenize zafer duygusu yaşatmak adına, mağlubiyet çukurunda dibi boylamış gariplere bir bak, mesela, affedersin.
Kimler kaybediyor ki siz kazandığınızı sanıyorsunuz?
O, imalattan halka mamul gülücükleri emaneten de olsa nasıl kuşanıyorsunuz?
Birleşik kaplar sisteminde biri ağlarsa ancak, diğeri gülüyor.
İkisi de gülsün?
Hepisi gülsün, pipisi gülsün… yüz bin çiçek açsın …?
Hele goooy gooy goy …
Dışarıdan bakınca adına “sistem” dediğimiz döngü öyle görünür. Sanki, insan etle, tahılla … besleniyor gibidir. Masum masum gider manavdan alır patlıcanı, musakkadır mideyi dolduranın adı.
Hele goooy goyy…
Değil işte güzelim, keşke böyle dönseydi çark, ama değil. Sistem, insanları bir bela, bir sorun üretme üstüne programlıyor ve insanlar birbirlerinin ürettikleri belaları (bok gibi bir şey bu, affedersiniz) yemek suretiyle, o pislikleri temizlediklerini sana sana besleniyorlar.
Adına “seçim” denilen büyük bir tuzak var ortalık yerde, fosseptik fosseptik duruyor. Sen onları seçesin diye çırpınıyor çevresinde kin kanatlı ateş böcekleri. Seçilmeyen düşecek çünkü içeri. Sen seçesin, sen tercih edesin diye çırpınıyor vitrine çıkmış bir koca alem, o barkotla rafa konmuş rengarenk maallll larrr… (bu da bir Brecht vurgusu, dikkat)
Ve insanlar, düştükleri bu dünya adındaki toplu ahır sisteminden çıkış için adına ideoloji denilen bir başka beladan medet umuyorlar. İdeolojiyi değiştirmek, yenilen yemekte tabak değiştirmek gibidir, oysa değişmesi gereken beslenme biçimidir.
Zafer duygunu besleyenler, güvenlik endişeni doyuranlar, sevgi açlığını dolduranlar…
Bu sahtekarlarla tanıştın mı?
Hazzın elinde seni maymun edenlere nanik yaptın mı?
Yılar boyu mideni dolduranları kusmaya başladın mı?
Yok mu?
Öyleyse, senin için İzzet abimiz söylüyor:
“İnsan var biçim biçim, ölürem insan için.
Alem bana düşmandır, insan sevdiğim için.
Hele goooy goy goy …”