İyi ve Kötü Yanılgısı
“Herkes kendi kaşığı kadarını alır.” Anonim
Hayatımızın akışına baktığımızda hayattaki her şeyi iyi ya da kötü şeklinde yorumladığımızı görürüz. Onların hedeflerine ulaşmalarına yardımcı olan ya da mutluluklarına katkıda bulunan şeyler iyi, ancak hedefleri ve mutlulukları önüne çıkan şeyler kötü olarak nitelendirilir. İyi ve kötü tanımlamaları sözlükteki tanımından ziyade kişiden kişiye göre değişir. Sadece olaylar da değil, kişileri değerlendirmeye kalktığımızda durum daha da fecidir ve kişiye duyulan yakınlık, arkadaşlık-dostluk seviyesi, birlikte yaşanmışlıklar, ne kadar zamandır tanıdığı, ne denli eğlendirici olup olmadığı vs vs gibi birçok kişiden kişiye değişen objektif olmayan kriterler devreye girer. Bu doğaldır da, zira herkes kişiliğinin bir parçası olan ve hayata verdiği tepkileri yöneten bir zihin haritasına sahiptir.
İyi bir olay “gül veren elde gülün kokusunun kalması” gibi geride hoş bir duygusal deneyim bırakır, kötü bir olay da olumsuz duygular. Olaylar ve kişilerin bize bıraktığı duygusal izlenimler iyi-kötü yorumlamasını belirler. Ve bu izlenimler sonucu yaşantımızdaki herşeye bir anlam yükleriz.
Yüklediğimiz anlam iyi olana kötü, kötü olana iyi dememizle sonuçlanabilir. Zira, maddesel unsurlarla çevreli dünya yaşamında herşey aslında zihinseldir, zihnimizdeki algılardan ibarettir. Hayattaki her şey olduğu gibidir ancak bu algımız hayatı kendimize göre anlamlandırır. Maddesel gerçeklik inkar edilemez ve vardır ancak onu nasıl yorumladığımız farklıdır. İzlenimleri nasıl yorumladığımız ise kişiliğimizin parçalarından biri olan zihin haritamızdan gelir. Bu zihin haritası doğumdan sonra otomatik olarak yazılan kişilik yazılımının önemli bir parçasıdır. Her birimiz olayları ve kişileri kendi zihin haritamız kadar görür, algılar ve yorumlarız.
Sadece günlük yaşantımızdaki olaylar ve insanlar değil aynı zamanda dünyadaki afetler ve hatta kozmik olaylar bile farklı gözler tarafından farklı yorumlanır. Üç beş gün yoğun yağan yağmur sonucu büyük maddi ve manevi kayıplar yaşatan bir sel felaketi bir bilim adamı tarafından talihsiz bir olay olarak nitelenirken, o bölgenin felakete maruz kalmış insanı tarafından da kötü olarak anlatılırken, o bölgenin insanını sevmeyen birinin bakış açısından “Tanrı’nın görünmeyen elinin zamanında Ad kavmine yaptığı gibi sağladığı adalet” olarak da yorumlanabilir.
Dualite ve ya kutupsallık yasası evrensel bir yasadır. Dualite oldukça zıtlıklar olacaktır. Onlar olmasa tekamül olmaz, hareket olmaz, evren olmaz. Önemli olan onları anlamak ve kabullenmektir. İyi ve ya kötü maddesel dünyada bizim sonlu ve kısıtlı bakış açılarımızın ürünüdür. Aslında evrendeki her şey tek ve birdir ve bu düzenin tek bir gerçeği vardır. Ancak dağın eteklerinden zirvenin net görülememesi gibi daha üstten bakıldığında tüm zıtlıklar aynıdır.
Big Bang ile yaradılış sonrası ilk hareketin başlamasıyla birlikte zıtlıkların kozmik dansı başlamıştır. Hiçbir şey zıddı olmadan var olamaz. İyi kötü olmadan, kötü de iyi olmadan var olamaz. Her şey yaradılış öncesi TEK ve BİR’di ve o ana dönmek ister ama kutupsallık yasası gereği evrenin çıktığı kaynağa dönüşüne dek o ana dönemez. Evrensel adalet olan Dharma işte o teklik noktasına, bu zıtlıklar alemindedenge noktasına dönmektir. Modern fiziğe göre, Big Bang ile başlayan yaradılış süreci belli bir süre sonra evrenin büyüme evresinin geriye işlemesiyle birlikte evrenin küçülmesi olarak gelişecektir. Kadim Hindistan’da Aryanlardan kalma Vedik öğretide daha binlerce zaman önce henüz modern astrofizik bilimi ortada yokken bu süreci ilginç ve doğru bir şekilde anlatılmıştır.
İyi ve kötü diye bir şey yoktur zira bunlar aynı ve tek olanın farklı görünümleridir. Belli bir anda başımıza gelen iyi bir olayın bir süre sonra hayrımıza olmadığını görebiliriz. Aynı şekilde yaşanan krizlerin gecenin karanlığının söküp yeni doğan daha güzel bir sabaha kapısını açması gibi, kötü olarak tabir edebileceğimiz olaylar da o an için öyle görünseler bile bizim hayattan belli bir dersi öğrenmemiz için yaşanılması gereken bir sınav olabilir ve bize uzun vadede hayırlı olabilir. Kimin için neyin iyi neyin kötü olduğunu fani aklımız ile ve o anki bakış açımızla bilemeyiz.
Dünyadaki farklı kültürler ve insanlar her zaman kendi bakış açılarına göre olayları ve kişileri yorumlamış ve yargılamışlardır. Tüm insanlık tarihi boyunca yargılamışlardır da. Hazreti İsa bile farklı düşünen insanlar tarafından yargılanmış ve çarmıha gerilmiştir ancak bugün dünyadaki önemli ve büyük semavi dinlerden birisini insanlığa sunmuştur. Krişna, Mani, Hallac-ı Mansur, Sokrates ve daha nice aydın ve ruhani insanlar insanlığa ışıklarını sunmak için çabalarken ölmüşlerdir. Ama nice zorba da tersine kahraman ilan edilmiş ama sonradan da olsa tarihin tozlu sayfalarında hak ettiklerini almışlardır.
Fani bakış açısından bile bakıldığında toplum içinde rahat hareket edememesine sebep olan utancını bir lanet olarak gören bir insanı bu özelliği hayatındaki bazı durumlarda rezil olmaktan kurtarabilir. Çevresindekileri olabildiğine haklı veya haksız eleştirip, onlara yorumlarıyla hayatı zehir eden bir insanı, bu eleştirel bakış açısı tehlikeli bir tuzaktan kurtarabilir. Sahip olduğumuz özelliklerin hiçbirisini iyi ve kötü diye adlandırmayalım. Hepsinin bizi biz yapan biricik özellikleri vardır. Ve duruma göre bize hizmet ederler.
Zihin haritası egonun bir kölesi olarak hareket ettiği sürece karşılaştırmalarla çalışır. Karşılaştırır, yargılar, değerlendirir, kalkanlarını parlatır, çünkü zıtlıklar bu evrensel bir kuraldır ve ego da kendini iyi olan yönde korumaya alarak kişiyi korumaya çalışır. Ne zaman egomuz müttefikimiz olur o zaman evrendeki maddi zıtlıklar varolsalar bile, zihin haritamız herşeyin yaradandan kaynaklandığını, çokluktaki tekliğin farklı bir güzelliği olduğunu ve iyi ve kötünün Advaita Vedanta’da bahsedildiği gibi sadece bir yanılsama (“Maya”) olduğunu anlar. Zıtlıklar yaşadığımız dünyada ve yaşamda vardır ve kesin bir gerçekliktir ancak bir ve ya daha üst açıdan baktığımızda aynı madalyonun 2 yüzüdür.İşte bu bakış açısıyla insan o an herşeyi olduğu gibi kabullenir ve yargılayan zihin halini bırakır. Ama unutmayalım ki bu hayatı yaşarken “ayaklarımız yerde, başımız gökte olmalı”dır. Bu da bir dengedir.
Yaşamınızda her an sağlık, mutluluk, huzur dolu yaşayın, sevgi ve barış içinde kalın, ahenkli ve dengeli olun.