Kadın, erkekten üstün bir varlıktır çünkü…
Kadın erkekten üstün bir varlıktır çünkü kadın erkekten sonra ve daha da önemlisi her “şey” yaratıldıktan sonra yaratılmıştır. (Tevrat – Yaratılış)
Yazıya böyle güçlü bir argümanla başladıktan sonra bu argümanı iyi bir şekilde açıklayamazsam okuru hayal kırıklığına uğratacağımın bilincindeydim. Kadın ve erkek arasındaki fark ve onları garip bir şekilde bir arada tutan gizemli güç her zaman ilgimi çekmişti. Erkek var oluşundan beri cebri yani gücü, aklı, düzeni – nizamı, yargıyı – adaleti, savaşı ve saygıyı temsil ederken, kadın yani dişi ise sezgiyi, şefkati, merhameti, barışı ve sevgiyi temsil ediyordu. Kadın her zaman bilinmeyen ve batın ve sembolü ay iken erkek bilinen, açık, ortada olan yani zahir olandı ve sembolü güneşti. Ay tüm güzelliği ve zerafeti ile ortada iken güneş kendine hiçbir gözün doğrudan bakamadığı, yakıcı kavurucu ama aynı zamanda gerekli ışığı ile hep daha büyük ve ihtişamlı idi. Ay başka bir gezegen etrafında dönerken, güneş etrafında dönülen olmayı seçiyordu.
Tamamen farklı iki kutup… Farklı kutupların birbirini çekmesi gibi birbiri ile müthiş bir etkileşim ve anlandırılamayacak bir güç ile kurulu bağ… Erkek kadınsız, kadın ise erkeksiz yapamıyor asla. Ama bütün bunların yanında kadını erkekten farklı kılan ve bu fark ile aynı zamanda tartışmasız üstün kılan en önemli özelliği kadının doğurganlığıydı. Kadın doğurabilen bir varlıktı. Erkek ne kadar güce, kuvvete kudrete sahip olursa olsun, doğuramayan bir varlık… Kadın doğurgan olması dolayısıyla tanrısal bir özelliğe sahiptir ve bu özellik dolayısıyla da erkekten çok üstün varlıktırlar.
Tarihte kadınlar kadim uygarlıklardan günümüze ne din adamı (zaten adam deniyor), ne sanatçı, ne de filozof olmuşlardır. Erkeklerden daha üstün olan bir varlık neden bu alanlarda söz sahibi olamamıştır acaba? Sebebi gayet basittir. Kadın buna gerek duymaz. Sanatçı tanrı ile ilham köprüsü aracılı ile bağ kurabilmiş insandır; filozof kendini bilmeye ve yine tanrıya ulaşmaya çalışan ve bu bağlamda sorulara yanıt arayan kişidir; din adamları ise belli kuralları nakleden, bir nevi manevi düzen kurucu insanlardır. Kadınlar zaten tanrısal olduklarından dolayı bir tanrı arayışında olmalarına gerek yoktur. Tanrısal olan bir insan yani yarı tanrı denebilecek bir varlık tanrıyı akıl ile, beş duyusu ile aramaz. Dinin şeriatı ile yani yasası ile, düzeni ile ilgilenmez. Kadının erkeğin aradığını aramasına gerek yoktur, zira kadın erkeğin aradığı ama akıl ve beş duyu ile aradığı için de bulamadığı diğer tanrısal özellikler olan merhamet, sevgi, sezgi ve şefkat gibi duygulara doğuştan sahiptir.
Erkek arayışında akıl ile hareket ettiği sürece, düzenle, nizamla, güç ile kuvvetle, savaşla, kudretle bunu sağlamaya çalıştığı sürece içindeki kadından uzaklaşır. Oysa her insanın içinde hem erkek hem de kadın bulunur. Kadın doğuştan içindeki tanrısal gücü etkin – baskın olarak doğduğu için bu arayışlara girmez.
Peki bu kadar müthiş, tanrısal özellikleri olan bir insan olan kadın neden erkeğe ihtiyaç duyar? Kadın kollanmak, korunmak, sahiplenilmek ister gibi ilk akla gelen yanıtlardan başka daha doyurucu bir yanıt aramaya çalışmak gerekir. Aslında erkek de içindeki kadını bulma arayışında kadına yönelir. Ana soruya cevap vermek bir erkek olarak benim için de zordur ama soruya başka bir soru sorarak yanıt vermeye çalışmak belki mümkün olabilecektir. Bu sorunun cevabı sanıyorum kadının erkeğe neden ihtiyaç duyduğunu her türlü yanıttan daha kolay anlatabilecektir.
Tanrı yani yaratıcı neden yaratmaya ihtiyaç duymuştur?