Kahraman
kahraman ihtiyacı arttı
Bizim gibi mit dünyasının parçası olmaktan kurtulamamış toplumların, ‘kahraman’ ihtiyacı hiç bitmiyor.
Çünkü, benliklerde ‘kahraman’ arketipi capcanlı.
Her zaman, savaşılacak ejderlerimiz, canavarlarımız var.
Birey, ancak o ejderi yendiğinde, vaad edilen Kaf Dağı’na (ya da kralın kızına veya prense veya o zümrüt ülkesine) kavuşacak.
Anlayacağınız, biz hala keloğlan masalının sayfaları arasındaki cümle parçaları halinde yaşıyoruz şu hayatı.
Bizim dünyamızda güncel olanın işlevi miti sürdürülebilir kılmaktan ibarettir.
Elinizi nereye atsanız bir mitin parçasına dokunursunuz.
Şu politikaya bakın? Partilere, liderlere?
Mafya, futbol, popstarlar, medya, akademi, bilim, sanat …?
Savaştığımız ejderlerin kimliklerine baksanıza.
Karşı ideolojinin temsilcisinden ejder üretiyoruz.
Karşı dinin, kültürün, komşu ülkenin, milletin …
Ve onlara karşı cepheye gidip savaşacak da kahraman.
Tabii, bizim kahraman olma gibi bir cesaretimiz yok.
Biz o malum arenanın tribününde, adımıza savaşan kahramanı alkışlarız ancak.
Yeterince korkak, yeterince hain ve yeterince de fırsatçıyız.
Başkalarını güçsüzleştirmek suretiyle güç aldığımız gibi bir ruh haliyle dolaşırız.
Şu aralar, kahraman ihtiyacımız gittikçe arttı.
Masalın karanlıklarla dolu sayfalarına girdiğimizi düşünüyoruz.
Bilinmeyen bir yerden, bilinmeyen bir güç tarafından gönderilecek olan kurtarıcıyı bekliyoruz.
Bu bekleyiş süresince de, hem ejderi besliyoruz, hem de korkuyu.
İşin enteresan tarafı şu ki, ejderler de, korku da böyle beslenip, böyle gerçeklik kazanıyorlar şu mitler aleminde.
Gidin kendi içinizdeki kahramanı bulun, kendi ejderinizle uğraşın.
Elalemin başına bela olmadan, kendi yolunuzu kendi gücünüzle kat edin.
Yoksa, bu masal hiç bitmeyecek.