Kapitalist Dünyada Çocuk Olmak
Ben çocukken, yuvarlak bir topum vardı, dünya şeklinde, üzerinde dünya haritası olan. 3 katlı apartman dairemizin bahçesinde, çiçeklerin ortasında üst kat komşumuzun kızıyla, o topun git gellerinde dünyayı dolaşırdım. Bizim çocuk olduğumuz dünya, kapitalizmden payına düşeni henüz almamıştı.
2015’te çocuk olmak, kapitalist bir dünyada güne merhaba demekle başlayan, ve “iyi geceler çocuklar” mesajının sıcacık bir anne öpücüğünden önce dikdörtgen kutulu ekranlardan verilmesi demek.
Şirinlerin sevgi dolu dünyasından, bilgisayar ekranlarındaki oyunlara uzanmak demek kapitalist dünyada çocuk olmak. Kanın rengini ip atlarken düşünce değil, bilgisayar oyunlarındaki silahlardan çıkan kurşunla yaralanan avatarlarla tanımak demek. Bir barbie bebek için günlerce havalara zıplamak ve gecelerce onunla uyumak değil, aynı barbie bebekten bir haftada sıkılmak demek.
Kapitalist dünyada çocuk olmak, dünyayı yanıp sönen ışıklı dünya lambalarında ya da yakar top oynadığın yuvarlak bir lastik topta değil, anne babanın kucağında henüz 1-2 yaşlarında satın alınmış bir biletle dolaşmak demek.
Sararmış albümlerde çocukluğuna dokunmak yerine, yapay bir gerçeklikte arka arkaya kaydedilmiş yüzlerce resimde kendini bulmak demek. Daha gülümsemeyi yeni öğrenirken, kapitalizmin yarattığı büyük markaların kapak fotoğrafları için yapılan yarışmalarda birbirinle yarışmak, çocuk olamadan büyük adam olmak demek.
Yoyonun renkli dünyasını, laptopun cam ekranıyla takas etmek, on yüz bin milyon baloncuğun bir nefesle keyfine varamamak demek kapitalist dünyada çocuk olmak. Bizler bahçeden koparılmış domatesin tadını tanırken, anne babaların hormonlu gıdalardan uzak durabilmek için her gün kendilerini yeniden keşfetmeleri demek hatta.
Deniz dalgalarıyla boğuşmanın ve ıslak suların arasında denize taş atmanın dayanılmaz keyfini, lüks villaların havuzlarında tüketmek demek. Yüzlerce kez giydiğin elbisenden vazgeçememek yerine, sıkıldığın anda çok katlı AVM’lerin en yakınındakinde bir başkasına ulaşabilmek demek kapitalist dünyada çocuk olmak.
Yazlık evlerde paylaşılan sahil kenarı gitar gecelerinin yerine, henüz 13-14 yaşlarında keşfe çıkılan çok sesli renkli geceler diyarının parçası haline gelmek demek. Oysa bizim renklerimiz yıldızlarda saklıydı yaz gecelerinde…
Ayakkabının rengi yerine markasının önem kazanmış olması demek kapitalist dünyada çocuk olmak. Ve saçının doğallığı yerine, renginin…
Dünya hala yuvarlak oysaki, hangi ara bu kadar düzleşti çocuk olmak? Ve hangi ara, çocuklar ruhlarının rengini kapitalizme boyadıkları bir dünyada büyümeye alışmak zorunda kaldılar?
Oysa, 2000 sonrası doğan tüm çocuklar “kristal çocuklar”dı. Sevgiyle boyamak üzere kodlandıkları bir ruha bürünerek dünyaya gelmiş bu çocuklar, saftı, şeffaftı, kırılgandı. Enerji boyutunda sahip oldukları tüm frekanslarıyla, bir önceki neslin adeta yıkıp geçtiği bu sistemi, yeniden inşa etmekti görevleri. Sevgiyle onarmak, paylaşarak çoğaltmak, vererek acıyı azaltmak, ve elele güzelleştirmekti ortak oldukları kapitalizmle çalkalanan bu dünyayı.
Hiçbir çocuk, kalbinin renginin kristalliğini kendi kendine kaybetmez. Çocukların kristalliğini koruyalım!. Koruyalım ki, şeffaflıklarını kaybetmek yerine, dokundukları her hayatı şeffaflaştırabilsinler. Taze salatalık, taze çilek yesin çocyuklar. Turşu suyunun tadını, ip atlamanın ve bahçede koşmanın güzelliğini tanısınlar. Yardım etmenin, paylaşmanın, sahip olmanın değerini bilsinler. Kıymet bilsin çocuklar. Kalplerini dinlemeyi öğrensinler sistemin sesinden, gürültüsünden önce. Paradan ve statüden önce, insan olmak anlam ifade etsin olnlar için. Bir çocuk bir başka çocuğun gözünde, rekabeti değil, dünyayı görsün. Görsün ki, kapitalizmden yepyeni bir dünya yaratsınlar yeniden. Değiştirdikleri önce kendi hayatları, sonra da dokundukları her hayat olsun. Olsun ki, onlar da hatırlasınlar yuvarlak bir topun etrafında dünyayı dolaşmanın ve hayal kurmanın güzelliğini!