Kapitalizm ve Sevgi
Etrafımızdaki ergenlere, gençlere bir bakalım. Gözümüze ilk çarpan hepsinin bir kalıptan çıkma durumu değil mi? Benzer kıyafetler, olmazsa olmaz markalar, son model cep telefonları var hepsinin. Biraz daha yakından incelediğimizde durumun ne denli vahim olduğunu daha rahat farkedebiliriz. Kendilerine göre yaratılmış bozunmuş bir aksanları bile var. Bu ilginç British-Turkish aksanı özellikle kızlarımızın vazgeçilmezi olmuş durumda. Aslında hepsi çok akıllı ancak gözlerinin önünde barkod perdesi var. Bu barkod perdesinin iki amacı var. İlki hayatın gerçeklerini maddi perspektiften süzerek geçirmekve görünürde pembe bir dünya yaratmak. İkincisi ise bireyselleşmelerini önlemek. Çünkü hepsinin barkodu aynı… Bu barkodlar yaradılış kaynaklı değil elbet.
Peki nereden geliyor bu barkodlar ve çocuklarımızı hangi aşamada esir alıyor? Aslında cevap basit… Bu barkodlar kapitalizmin daha küçük yaşlarda bizleri fişlemesinden kaynaklı. Fişleme sistemi geniş çaplı ve kusursuz işliyor. Doğumlarından itibaren çocukları adeta esir alıyor. Çocuk sevmekten önce istemeyi biliyor. Peki bu nasıl oluşuyor ve nasıl önüne geçilir?
Çocuklarımızın arada sırada sınırlı saatlerde çizgi film izlemelerine izin veriyor olabiliriz. Ancakbu çizgi film kanalları arada çocukları reklam bombardımanına tutanlardan olmamalı. Çünkü reklam bombardımanları çocuklarımıza sadece tv de gördüklerini sınırsızca istemeyi öğretiyor. Bu reklamların ucu bucağı olmaması da çocuklarımıza öğretilmiş bir açgözlülük mirası bırakıyor. Sorun da en çok burada başlıyor aslında masum gibi görünen reklamlar çocuklarımızın tv de gördüğü herşeye sahip olma arzusuyla büyümesini sağlıyor. Tv de görünen herşey arzu nesnesi halini aldıktan sonra çocukları tutabilene aşkolsun… Anne babalarının izlediği bol tecavüzlü, kan davalı, aldatmalı, silahlı türk dizilerine de ergenlerin göz ucuyla bile bakıyor olmaları bile esas korkunç olanı çünkü onlar tv deki herşeye arzu nesnesi olarak bakmaya alışkın. Medyanın bizleri uyutmak için kullandığı diziler ne yazık ki artik sadece bizleri sadece uyutmuyor, ahlaki değerlerimizi de yerle bir ediyor ve gelişimimizi engelliyor. Ebeveynler ve çocukları akşamları bol acıklı aşk hikayeleri, entrikalar izliyor gözyaşları içinde. Ve malesef aynı ruh haliyle yatıp sabah da mutsuz kalkıyorlar. Bu nedenledir ki aileler cocuklariyla beraber depresyon moduna giriyor. Çok yazık bu depresyon her evde bulunan en son model vampir karakutuya bağımlı hale gelşimizden sonra işin içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Reklamlarda görmeye alıştıkları arzu nesnelerine aşina minikler ergenlik döneminde sayemizde aşkı dizilerdeki gibi yaşamaya çalışıyor. Dar kısa pantolonlu ergen erkek kabadayılar ve stil gurusu, cinsel obje küçük kızlar beyinleri ve kalpleri karışık bir şekilde amaçsızca etrafta dolanıyor. Dünyaya sanki alışık oldukları televizyon ekranından adeta bir ifadesizlik ifadesiyle bakıyorlar ve öğretilmiş rollerini oynuyorlar. Sorarsak hepsi özgür ama özgürce yaptıkları yegane şey harcamak… Kaynakları ve kendilerini harcamak…Öyleyse dünyamızda suç oranının artıyor olmasında bizim payımızın olduğu bile söylenebilir…
Haftasonları ve tüm boş vakitlerde alışveriş merkezleri dolup taşıyor buna mukabil doğayla haşır neşir olan ailelerin sayısı çok daha az. Sanat aktivitelerine katılabilen şanslı çocuklar ise parmakla sayılır nicelikte. Aslına bakarsak çocuklardan önce ebeveynler de kapitalizm barkodlarından nasiplerini almış durumdalar. Sevgi ve zaman vermeye üşenir durumda olan ebeveynler alışveriş merkezlerinden oyuncak alıp, karınlarını doyurdukları çocuklarına karşı görevlerini bu şekilde yerine getiriyorlar. Ağaç dikmeyi, tohum ekmeyi bilmeyen çocuk satın almanın hazzıyla büyüyor.Ailesi parayla yaratır duruma geliyor ve barkodların en karanlık çizgileri bu aşamada oluşuyor. Para yaradılışa dahil oluyor. Para güven demek oluyor, para sevgi demek oluyor. Para tüm manevi değerlerin yerini aldığında kapitalizm eğitimini başarıyla tamamlamış oluyor.
Ekonominin ve sistemlerin dipsiz kuyularında boğulmaya mahkum yeni köleler hayata bu şekilde hazırlanıyor. Gerçek sevgiden alamadığı tatmini bu kuyuda aramaya başlayan müritler çaresizce hep daha fazlasını umarak diplere doğru yol alıyorlar.
Geçici maddi keyiflerin tüm insani değerlerin önüne geçtiği günümüzde tehlikenin farkındaysak eğer bizlere çok iş düşüyor.Minik kalpleri, taptaze beyinleri evlerimizde bulunan masum görünümlü vampir karakutulara esir etmemekle işe başlayabiliriz. Çocuk eğitiminde ödül yöntemlerimiz çikolata veya oyuncak ile değil sevgi ve doğa kaynaklı olabilir. Sevgimizi onlara para harcamaktan ziyade çocuklarımıza iyi birer yaşam koçu olarak, vakit harcayarak gösterebiliriz. Dinleri de ritüeller ile maddeleştirmeden insanlığa saygı duymayı öğreterek yaşamalarını sağlayabiliriz. Çünkü maddeleşen her unsur da olduğu gibi inançların maddeleşmesi de tehlikelidir. Sevgi ne kadar naif ve maneviyse, inançlar da öyledir. Sarılmak bir ritüele bağlı değilse, ibadet de olmamalıdır. Sevgi özgündür, kusursuzdur.
Yaradılış gibi bütüne dahildir. Hatta bütünün kendisidir, kaynaktır. Araç veya amaç değildir. Herşeydir… Sonsuz olabilendir ve sonsuzlukta ‘bir’ olabilendir. Öyleyse çocuklara sevgiyi, sevmeyi unutturmayalım. Çünkü onlar bize sevgiyle, sevgiden geliyorlar. Sevmek öğretilen değil hatırlatılandır ki onlar doğumlarında bize hatırlattılar. Sevgiden gelenlere sevgiyi unutturmayalım. Kapitalizmin kölesi olmak yerine özgün, güvenli, kendiyle ve bütünle bir olabilen çocuklar yetiştirelim. Evet zor. Sistem bizleri yalnızca kar aracı ve ekonominin dişlileri olarak görüyor. Ancak imkansız değil.
Herşey sevgiye dahil ise… Hala insanlık için umut var…