Kasisler, Sendeleyişler
Bali seyahatimde sevgili Selim Demirel’den duyduğum ve beni çok etkileyen bir cümle vardı. Selim Abi, zamanında motor sürücü eğitmenliği yapmıştı ve dedi ki oradaki sohbetimizde: “Motor kullanmanın felsefeyle bağlantılandırılabilecek birçok yönü vardır. Mesela yolda giderken bir engel gördünüz ve gözünüz o engele takıldı. %99 o engele takılırsınız. Ama gözünüzü engele değil de ötesine dikerseniz, oradan geçersiniz.”
Az önce fotoğraf atölyemize geldim ve sevgili Yener Bozkurt ve Saygın Akıncı ile karşılaştık. Yener motor eğitmeniydi aynı zamanda ve Saygın’a motor kullanma eğitimi veriyordu. Muhabbet açıldı ve ben Selim Abi’den duyduğum bu sözü aktardım. Yener dedi ki: “Kesinlikle öyle, bir kasis mi var, bir engel mi var. Gözünü oraya dikersen mutlaka gider ona girersin. Çünkü sen nereye bakarsan motor oraya gider. Bu yüzden engele değil de yanına odaklanacaksın. O zaman takılmadan geçersin.” Bu spiritüel öğretilerde ve yine kuantum fiziğinde de bahsedilen, “dikkatini yönlendirme”nin harika bir örneği değildi de neydi.
Yener sonra devam etti ki ardından söyledikleri özellikle de bugün için çok anlamlıydı ve bana bundan sonrası için kesinlikle yön verecek bir örnekti. Dedi ki: “Abi bak, motorda şu var. Düşecek gibi olursan motorda kesinlikle frene basmazsın. Frene basarsan ve hele de yere bakarsan kesin düşersin. Düşecek gibi olduğunda motora daha fazla gaz verirsin. Gazı verdikçe motora bir süre sonra dengelenirsin ve yola aynen devam edersin…”
Ben motordan anlamam, bisiklet bile kullanmayı bilmiyorum; ama motorcuların bu iki felsefesi aslında yaşadığımız günlerin özeti gibi geldi. Sanırım gözümüzü kasislere dikip duruyoruz ki takılıyoruz sık sık. Biraz ötelerine bakmamamız gerekiyor. Ve de ayrıca düşecek gibiysek de çözüm fren yapma da değil, gaza daha fazla yüklenme de… Vazgeçmeyip devam etmekte…
Ben bugünlerden öğreneceğimiz çok şeyler olduğunu düşünüyorum ve kendi adıma sürekli gözleyip almaya çalışıyorum mesajları… Sadece ileride işimize yarayacağına emin olduğum için değil, Şimdiyi de hissetme adına…
(Selim Demirel ve Yener Bozkurt’a teşekkürlerimle…)