Kendimden kendime…
Bu yazı, kendimden kendime.
Hakkımda birçok şehir efsanesi var.
Gerçi efsane ama, bazıları o kadar ikna edici ki, benim bile inanasım geliyor.
Kötü niyet ve kötülük de var, onlar da kendi görevlerini yapıyorlar.
Yadırgamıyor, yargılamıyor ve reddetmiyorum, ama ilahi adalete de güveniyorum.
Bu aralar arttı, ama tehditler almaya da alışığım.
İş hayatı ve ihaleler aşamasında, tedbirli de gezerdim, o da bildiğim bir hayat yolu, ve önce tedbir, sonra tevekkül.
Hem iyi, hem güçlü, hem de adil olmaya çalışmak insanlığın paradoksu.
Diğerlerine hizmet ederken, öbür diğerleri size kızar, ve aynayla başbaşalığınız kurala dönüşür.
Niyetler temizdir, vicdan temizdir, ama o öbür diğerleri, görevleri gereği, sizi üzmeye, yavaşlatmaya, hatta durdurmaya çalışır.
Korkmak, yavaşlamak ve durmak, çok konforlu bir seçenek.
Çok uzun süre, o diğerlerinden asla değil, ama konforumu kaybetmekten hiç korkmadım diyemem, az da olsa korktum.
Ve, aslında korkumdan değil, tembelliğimden, durdum.
“İnsanın sadece iki sorunu var” demiştim.
“Ya korkaksınız, ya tembel, ya da ikisi birden.”
Artık, ne korkağım, ne tembel.
Derslerimi aldım, tövbelerimi ettim.
Aidiyetim, ibadetim, yolum ve hizmetim, bütün isimleriyle Ulu Yaratan için.
Önceden kendi yoluma attığım bütün muz kabukları da geçersiz.
“Derler” ve “ne derlerse desinler”, ve ne yaparlarsa yapsınlar, kimse kendiniz olmanızı engelleyemez.
Bu yüzden, kendisi rüzgar olana, bütün rüzgarlar, bütün engeller şehir efsanesi.
Diğer bütün rüzgarlara rağmen, esmekte buluşalım.