Kendini İnkar Eden İnsan
Sahiden ötekileri kimin için düşünüyorsunuz? Kendiniz için mi, kendileri için mi?
Shannon’ın 1948’de gündeme getirdiği enformasyon teorisi “ilerleme” ile “gelenek” arasındaki bakış açısını anlamaya yardımcı olabilir. Buna göre içinde bilinmeyen bir bilgi kırıntısı olan girdi, onu alan için potansiyel bir enformasyona sahiptir. Aynı bilgi kırıntısının sürekli gelmesi ise (en azından aynı alıcı için) yeni enformasyon anlamına gelmez.
Öte yandan devinimin içindeki potansiyel bilgi kırıntılarını “merak” etmemek de ilerlemenin ertelenmesi anlamına gelebilir. Aynı habitat içinde çevresinde olup bitenleri derinlemesine inceleyerek, içindeki bilgi kırıntılarını tespit etmekten kaçınan yaşam formları bu zengin bilgi hazinesinden ne yazık ki istifade edemez. Bu davranış kalıbının da kendi içinde tutarlı bir sebebi olabilir. Örneğin sadece şimdiki zamanda yaşama gereği. Eğer şimdiki zamanda yaşamaya bir tehdit oluşturmuyorsa devinimi analiz etmeye gerek yoktur.
Maalesef gelenek bu bakış açısını benimsemiş gibi görünüyor. Feragat ettiği şey “daha iyi”, kazanımı ise “bildik yaşamın devamı”. Metafizik bakış açısında bildik yaşamı daha iyi hale getirmeyi gereksiz görmenin anlamlı bir açıklaması da var. Dinler şu mesajı veriyor: Bu dünya geçici. İlerleyeceksin de ne olacak? Örneğin ortalama insan ha otuz yaşında ölmüş ha seksen ne fark eder? Kıyamet ya da öte dünya kavramları bu bakış açısını güçlendiriyor.
Üstelik insanın mevcut bilişsel formasyonu bu tabloda bir çelişki yaratıyorken! Gerçek anlamda sadece şimdiki zamanda yaşayanlar olsa olsa otonom irade ya da bilinç yoksunu hayvan formları olabilir. Bu çerçevede şimdiki zamanda yaşamak sadece şimdiki zamandaki sorun ya da dert ile uğraşmayı zorunlu hale getiriyor. Karnın mı acıktı, avlan. Karnın mı doydu, kalanı bırak.
Risk faktörü hayatın zorlaşmasıyla (her ne kadar ilgili becerilere sahip olsa da) insan formunu giderek şimdiki zamanın içine hapsetmekle yükseliyor. Politik ve ekonomik gidişat bireyi geleceğini ipotek ederek şimdiki zamanda mutlu(ymuş gibi) yaşamasını sağlıyor. Sosyal medya dijital mahalle baskısıyla bunu destekliyor. Mikro düzeyde “ayağını yorganına göre uzatmayan” bireyler makro düzeyde borç içinde yüzen toplumları, devletleri oluşturuyor.
Milyonlarca yıl da geçse zaman (hiç değilse doğal sebeplerle) bitmeyeceğe benziyor! İpotek edilen gelecek mevcut canlıların ardıllarına bırakılacak; çözülmesi gereken bir sorun olarak. Üç yüz metrelik bir uçurumdan aşağı düşmekte olan bir insan, şimdiki zamanda yaşadığı sürece, son metre hariç herhangi bir sorun ile karşı karşıya olmadığını iddia edecektir. Ah o son metre olmasaydı!
Eleştirinin giderek yükseldiği husus geleceği de dikkate alarak değerlendirme yapmak. Dünyanın ekonomik durumu iyi olmayan pek çok yerinde. Dünün dini toplumları bu kişileri “cadı” diye avlamıştı; bugünün gelenekçi toplumları da bu “uzman”ları ukala, snob, beyaz, monşer vb. çeşitli nahoş sıfatlarla damgalıyor, itibarsızlaştırıyor ve ötekileştiriyor.
Kısacası ortaya şöyle bir çelişkili tablo çıkıyor: Geleceği de dikkate alıp şimdiki zamanda yaşayanları uyaranlar mı haklı-doğru? Yoksa şimdiki zamanda tolere edebildikleri sorunlarla yaşayanlar mı? Birinci gruptakiler diğerlerini eleştirmek ya da küçük görmek yerine belki de şu soruya samimi bir cevap vermeli: Sahiden ötekileri kimin için düşünüyorsunuz? Kendiniz için mi, kendileri için mi?