Kollektif Bilinçdışı
C. Jung’un Anima sembollerinden biri olarak gördüğü GEYİK aynı zamanda insanı bilinçaltının daha derin seviyelerine, MUNDUS İMAGİNALİS’e çeken büyüleyici bir görüntü olarak nitelenmiş…
Geyik bizi, kolektif bilinçdışının aşkın alemine götüren büyülü yaratık iken boynuzları da bizi ruh dünyasına uyumlayan ve yeni psişik armağanlar uyandıran anteni temsil etmekte…
20. yüzyıl bilim adamı ve mistik Henry Corbin,
bu ‘iç alem’i ”
mundus imaginalis”
ya da görüntü dünyası
olarak adlandırmış.
Derinlik psikolojisi,
bu dünyaları,
kişisel bilinçaltının duygusal olarak
yüklenen izlenimlerinin ötesinde olan,
ruhun arketip biçimlerini içeren
” Kollektif bilinçdışı ”
ile eşitleyebilir.
Gezegensel kültür perspektifinden bakıldığında,
Corbin’in tanımını,
insanlık tarihi boyunca (ve belki de ötesindeki)
kültürel gelenekler ve kutsal yollarla ilişkili
vizyoner alanları içerecek şekilde genişletebiliriz.
——————————
Şaman, kahin, falcı ve peygamber
tarafından ziyaret edilen dünyalar
mundus imaginalis’in ürünüdür.
Mundus imaginalis
bir karşılaşma ve dönüşüm yeridir.
Şamanik vizyonlar,
rüyalar, psikedelik yolculuklar ve derin meditasyon halleriyle yaşanır.
——————————
Filozof , Kuantum fizikçi,
Kuantum bilinç teorisinin savunucusu
ve İslâm konusunda büyük bir araştırmacı olan
Ervin Laszlo,
“Metaverse” adını verdiği
her insanda,
sıradan zaman ve mekânın ötesinde
bir yer olan
paralel dünyaların
varlığını vaat ediyor.
——————————
İslam’daki kuramcılarının
“Sekizinci İklim”
olarak tanımladıkları bu dünya
ruhların somutlaştırıldığı
ve bedenlerin ruhsallaştırıldığı
ara dünya ;
” Malakût ”
olarak da geçer.
Sühreverdî
Arı tinsel evren, yani Âlem Aklî ya da Cabarût
ve duyumlar evreni, Âlem Hissî ya da Mülk, yani özdeksel nesneler evreni
denilen bu iki evrenin arasında bulunan,
bir ara evren daha tasarlamış ;
Malakût,
Arapça ʾâlam al-mithâl’,
bir imgeler evreniydi
ve bu nedenle ” Âlem Misâlî ”
(Corbin’in deyişiyle Mundus Imaginalis)
olarak da adlandırılmıştı.
——————————
Sühreverdî ve onu izleyen İşrâkî düşünce akımı,
İnsan-ı Kâmil’i,
tıpkı Âlem Aklî
ve Âlem Hissî arasında sınırı oluşturan
Malakût gibi,
felsefi bilgiyle mistik deneyimi
eşit biçimde kendinde birleştirebilen kişi
olarak
tasavvur etmişlerdi.
İbn’ül Arabî ise Sühreverdî’nin Âlem Misâlî kavramını
daha geniş bir boyutta,
Kur’an’da bulunan
” Berzah ”
kavramıyla birlikte ele almış.
İbn’ül Arabî’ye göre berzah, aslında iki metafizik evrenin arasındaki sınırdır; tam anlamıyla fiziksel olan varoluş âlemiyle
tam anlamıyla noetik (düşünsel) olan Varlık’ın idrak âlemi arasında gizemli Hayal Âlemi bulunur”
“Ona göre berzah, mümkün olan tüm varoluş ilkelerini (Mümkinât) içeren arketiplerin bulunduğu ara alandır.”