Korku ya da Güven
Ne biçim şeyiz biz!
Artık güvenmek diye bir şey yok hayatımızda. Her şey aldatmak, kandırmak ve yalan üzerine kurulu.
Farkında mısınız, ne kadar büyük korkularımız var.
Ne kadar çok korkuyoruz!
Komşumuza bile güvenmiyoruz artık. Muhtara da güvenmiyoruz. (“Acaba göze girmek için bana iftira eder mi?”)
“Kendisini bilen, yanlışı olmayanın korkacak bir şeyi de olmaz” denir ya hani… Benim ne yanlışım var ki marketten, bakkaldan aldığım gıdaları çocuğuma verirken korkuyorum?
Kimse kimseye güvenmiyorken, ben neden tadına bakarak alınması gereken peyniri poşete koyanlara güveneyim?
Yaşamamız için şart olan yiyeceklerimize güvenmiyoruz. “Hormon” adı verilen ve hormon olan-olmayan her şeye adı verilen canavar hayatımıza girdiğinden beri, doğanın sunduklarına bile güvenemez olduk.
Önce doğayı bozduk. Aslında, on binlerce yıldır yaptığımız tek şey de bu. Adını hormon koyduğumuz bir canavar yarattık, şimdi de o canavardan bizi kurtaracak bir kahramanın peşine düştük. “Organik” adını verdiğimiz kahramanı arıyoruz her köşe başında.
Organik ürün pazarları ayrı kurulur oldu. Diğerleri zehir zıkkımmış gibi. Organik ürün reyonları baş tacı artık süpermarketlerde.
Fakat organik ürün üretenlere de güvenmiyor, “Göster bakayım sertifikanı” diyoruz. Ondan da korkuyoruz. Çünkü yalan içimize işledi. Çünkü biliyoruz ne biçim bir şey olduğumuzu!
Kadınlar…
En başından beri o kadar baskı altında kaldılar, o kadar çok izin verdiler ki kuralları erkeklerin koymasına, bugün verdikleri izinleri iptal edebilmek için eylem yapmak zorundalar. “Bedenime dokunma!”
Adam yasak koyuyor karısına, sevgilisine (hangi hakla olduğu fena halde su götürür şekilde): “Mini etek giymeyeceksin!” diye. Çünkü korkuyor. Kendisinden, kendisi gibi olan bütün erkeklerden korkuyor. Çünkü o da bakar, rahatsız eder, taciz eder bir mini etekli kadın gördüğünde. Kendisine güveni yok ki başkalarına nasıl güvensin? Bütün erkekleri kendisi gibi sanıyor ve korkuyor. Ama sor, kimse hiçbir kadının hiçbir yerine bakmıyor! Başkaları o bakanlar! Ülkemde, daha mini mini çocukluğundan yaşlılığına, bir sokağın başından sonuna kadar üzerine erkek bakışları yapışmadan yürüyebilmiş tek bir kadın var mı? Ah yalan!
Ben şimdi burada demokrasi, toplumsal barış gibi konulara da girmek isterdim, ama giremiyorum.
Çünkü…
Korkuyorum!