Köylüyüz işte, var mı ötesi?
Geçenlerde havaalanında uçağa binerken, vatandaş sıra olmak yerine güruh olmayı seçtiği sırada geldi aklıma şu mübarek soru:
“Köylülük nedir? Kentlilik nedir?”
Uçağa binince, eğlence kaynağım belli olmuştu.
Önce, bir balya gösterge geliştirdim, kentliliğe ve köylülüğe dair.
Sonra, anladım ki biz ‘kentli’ diye aslında ‘batılı’ olanı tanımlıyoruz.
Yoksa, adına ‘kent’ dediğimiz, mekansal kompozisyon içinde dolaşan kişiyi kentli’den saymıyoruz (üzgünüm).
“Tarihin ilk kentlerini Anadolu halkı kurdu, naabeeer” diye gürültü yapmanın anlamı da yok bu minvalde.
Temel gösterege bence, toplumsal sözleşmelerin yazılı veya sözlü oluşlarıyla belirginleşiyor.
Kentli zihin, yazılı sözleşme oluşturuyor, buna uymayı taahhüt ediyor ve uyuyor.
Köylü zihin, geçmişten taşınmış olan sözlü sözleşmelere uyuyor, onları bazen güncelliyor, imgelerle zenginleştiriyor…
Köylü, kesinlikle yazıyı sevmiyor.
Sözleşme, protokol… yok!
Yazılı kurallarla sabitlenmiş işbirlikleri, ortaklıklar da yok.
Yazılı belge tutma, arşiv oluşturma zaten yok.
Günlük tutma?
Mektup?
Muhasebe kaydı?
Bir, mezar taşına bir kaç satır diyeceğim, o da zaten dün çıktı piyasaya.
…
Köylü zihin yazıyı, doğada serbest dolaşan düşüncenin sabitlenmesi, katılaşması olarak görüyor. Bu sınırlama, katılaşma hali onun dengesini sarsıyor.
“söz uçar, yazı kalır”
Köylü, ağzından çıkan söz uçsun istiyor, kentli ise kalsın derdinde.
Biraz düşünürsek, günlük yaşamımızda bu göstergelerin bizi ne kadar keskin hatlarla ‘taraf’ yaptığını görebiliriz.
Örneğin, trafik ve biz?
Ortada bir sürü yazı var ama kime ne?
Korna çalmak bence en tipik sözlü trafik iletişim göstergesi
”yürü dedim, yürrrüüüüü…”
…
Peki, halihazırda muhterem Anadolu halkı ne durumda?
Bu kritere göre manzaraya bakıldığında, Anadolu halkının sınıfsal yapısı üçe ayrılır: 1. Köylüler; 2. Kır dışını kent sanan, mekan değiştirdiğinde de kentli olduğuna inanan köylüler; 3. Kentli olduğuna iyiden iyiye inanan köylüler.
Sözün özü: Anadolu’da kentlilik bir inanç işidir.
Şimdi, “alçaklık etme, ben yedi kuşak kentliyim” diye, bazıları itiraz edecekler bu genellemelere.
Yedi değil, yetmiş yedi kuşak olsan ne yazar, koca bir köyde yaşamayı bağrına basarak kabullanmiş, o köyün ruhunu içine sindirmiş bir köylüsün sen de.
Anadolu halkı, adına “kent” demeyi marifet bildiği, kowboy dekoru benzeri süslemelerden müteşekkil cadde ve binalar bütününde nefes alarak kentli olduğu illizyonuna kapılıyor.
Yalan tabii…
Koccaman bir yalan!