Kültepe Tabletleri ve Kadın
Tarih Sümer’de başlar der Noah Kramer. Böyle söylemesinin bir nedeni vardır elbet. Yazıyı Sümerler bulmuştur dolayısıyla günümüze ulaşan ilk yazılı belgeler de Sümer belgeleridir. Tarih belgeyle yapılır der tarihçiler. Bu düsturdan yola çıkacak olursak, Anadolu tarihi Kültepe ile başlar demek pek de yanlış olmaz.
Milattan önce 2000’lere, bir başka deyişle Asur Ticaret Kolonileri devrine tarihlenen Kültepe, bir Asur Ticaret Kolonisi olarak Kayseri’nin 24 Km Kuzeybatısında kurulmuştur. Yaklaşık 2.5 km çapında bir alanda 2 bölüm halinde kurulmuştur. Höyük kısmında saray ve tapınak, Karum’da ise yerleşim ve ticaret alanları vardır. Henüz küçük bir bölümünün gün ışığına çıkartılabildiği kazılar 1948 yılında başlamış.
Kültepe’yi çok değerli kılan ve tarihçiler tarafından “Anadolu’nun hafızası” kabul edilmesine sebep olan özelliği, kazılar esnasında bulunan yaklaşık 23.000 kil tablettir. Akadça’nın eski bir lehçesiyle yazılmış olan bu tabletler, Anadolu’ya ticari amaçlarla gelmiş Asurlu tüccarların ve onların iş yaptıkları yerli tüccarların kişisel kayıtlarından oluşmaktadır. 23000 tabletinin büyük çoğunluğunu tüccarların kendi aralarındaki yazışmalar, yerli tüccarlarla yapılan senetler, ticari kayıtlar ve mahkeme tutanakları gibi belgeler oluşturmaktadır. Bunların dışında nafaka, evlenme, boşanma ve miras hukuku gibi konurların da işlendiği az sayıda tablet de mevcuttur.
Asurlu tüccarlara ait belgelerde, kervan yolculuğu sırasında yapılan harcamaları gösteren masraf ve sipariş listeleri ve çeşitli mektuplar bulunmaktadır. Bu belgelerde dönemin Anadolu fauna ve florası ile ilgili önemli bilgilere rastlanırken mutfak kültürü hakkında da ip uçlarına ulaşmak mümkündür. Sebze, meyve, baharat isimleri, şarap ve bira gibi içecekler, et, yağ, bal türleri, yaygın hayvan isimleri ve hayvanların kullanım alanları gibi konular bu metinlerde bolca yer alır.
Önemli bir ticaret merkezi olan Kültepe’de tüccarlar ve ticaret, sarayın koruması altındaydı. Kervanlarla Mezopotamya, İran, Afganistan gibi yerlerden gelen mallar önce saraya gelirdi. İlk seçme hakkı sarayındı. Bu korumanın bir de bedeli vardı. Yüklü vergiler. Yoğun ticaret ve alınan vergiler sayesinde oldukça zengin ve insanların refah içinde yaşadığı bir yerdi Kültepe. Bu sebepten iki kez saldırıya uğramış ve yakılıp yıkılmıştır.
Kültepe’de ticareti yapılan iki önemli mal vardı. Tekstil ve kalay. Mezopotamya’dan gelen rengarenk ve dayanıklı kumaşlar çok rağbet görüyordu. Halk zevkine ve ihtiyacına göre sipariş verebiliyordu. Kalay ise dönemin en güçlü silahlarının hammaddesi olan bronzun elde edilebilmesi için gerekli bir madendi. Kalay Anadolu’da kolay bulunmayan ve pahalı bir madendi. Bu sebepten Asurlu tüccarlar Afganistan ve İran’dan kervanlarla kalay getirir ve Anadolu’da satarlardı.
Kültepe metinlerinde kadın ve kadın hakları ile ilgili pek çok kayıta rastlanır. Bu kayıtlardan edindiğimiz bilgilere göre Asurlu kadınlar o dönemde iş hayatında önemli bir yere sahipti. Kocalarının Anadolu’da oldukları zamanlarda onların ticari ve hukuki işlerini takip ederlerdi. Çoğunlukla dokumacılık işiyle uğraşırlar ve dokunan kumaşları pazarlanması için Anadolu’ya gönderirlerdi. Anadolulu iş kadınları ise çoğunlukla tahıl ve gümüş ticareti ile ilgilenirlerdi. Köle ve gayrimenkul ticareti de Anadolulu iş kadınlarının uğraştığı işlerdendi. Anadolulu iş kadınları kendi adlarına borçlanabilir ya da borç verebilirlerdi. Senet düzenleyebilir ve bu senetleri kendi adlarına imzalayabilirlerdi.
Kültepe metinlerinde Anadolu’ya kumaş sevkiyatı yapan önemli iş kadınlarından bahsedilir. Bu kadınların en ünlüsü Lamassi’dir. Lamassi’nin ticari faaliyetleri ile ilgili yazdığı çok sayıdaki mektuptan onun dokumacılık yapan önemli Asurlu iş kadınlarından biri olduğunu anlıyoruz.
Lamassi gibi hem dokumacılık hem de kumaş ticareti ile ilgilenen diğer bir Asurlu iş kadını da Wagartum’dur. Wagartum’a hitaben yazılmış mektuplarda, Asur’dan Anadolu’ya gönderilecek kumaşların özellikleri ve dokumalarla ilgili detaylı bilgiler mevcuttur.
Metinlerde geçen bir başka kadın tüccar da Taram Kubi’dir. Kocasıyla yaptığı yazışmalardan onun da önemli bir iş kadını olduğu bilgisine ulaşıyoruz.
Asurlu kadınlar sadece kumaş ticareti ile uğraşmıyorlardı elbette. Asurlu kadınlar aynı zamanda aksesuar ve çeşitli ev eşyalarının da ticaretini yapıyorlardı. Bunun ipuçlarına Asurlu bir tüccarın, karısı Nushatum’a yazdığı mektupta rastlıyoruz. Mektupta Asurlu koca karısına şunları söylüyordu.
– Mektubumu işittiğin günde baltaları, çekiçleri, kemerleri, yüzükleri, ayakkabıları, süpürgeleri, çeşitli erkek ayakkabılarını buraya gönder.
Ticaretle sadece Asurlu kadınlar uğraşmıyordu. Tabletlerde aynı zamanda Anadolulu iş kadınlarına ait kayıtlar da vardır. Bu kadınların en bilineni Madawadadır. Metinlerden, Madawada’nın gümüş, tahıl ve köle ticaretiyle uğraştığını öğreniyoruz. Tıpkı Asur’da olduğu gibi Anadolu’da da kocaları yokken onların işlerini idare eden kadınlar vardı. Sasahsusar, Tuperilga ve Sisisi bu kadınlardan sadece birkaçıdır.
Ticari olmayan, az sayıdaki metinlerde evlilik, boşanma, miras vs. gibi sosyal konularla ilgili önemli bilgiler verilmiştir. Evlilik Asur kaynaklarında “kadını satın alma” olarak geçer. Kültepe tabletlerinde durum oldukça farklıdır. Anadolu kadını, başta evlilik ve boşanma hakkı olmak üzere pek çok hakka sahiptir. Sözkonusu haklar hakkında ipuçlarına ulaştığımız belgelerden bir tanesi, Anadolu yerlileri Şaparaşna ve Kulsia’nın evlilik belgesidir. Bu belgede her iki taraf da mühürlerini kullanarak bu evliliğin zorlama ile değil de kendi istekleri ile olduğunu ifade etmişlerdir. Tablette şunlar yazar: “ Şaparaşna ve Kulsia evlendi. Ev her ikisinin olup fakirleşirle ya da zenginlerşirlerse her ikisine aittir. Şaparaşna Kulsia’yı boşarsa evi her ikisi taksim edecek.”
Asurlu tüccar İdi Adad ve Anadolulu kadın Anana’nın evlilik belgesinde kadına ait başka bir hakka rastlanır. Belge şöyledir:
“ İdi Adad Anana ile evlendi. Memlekette (Anadolu) ikinci bir eşle evlenemeyecek. Eğer evlenirse ve onu boşarsa 5 mana gümüş tartacak (2,5 kg).
Anadolu’ya gelen Asurlu tüccarlar tek eşlilik geleneği yüzünden Anadolu’da ikinci bir evlilik yapamıyordu. Boşanma durumunda ise kadına yüklü bir tazminat ödüyordu. Bu kurallar Anadolu kadınının geleceğinin güvence altına alınması adına çok önemliydi.
Anadolu’da kadının çocuk doğuramadığı durumlarda yasalar kadına kocası için köle satın alma hakkı tanıyordu. Günümüzün kuma sistemine benzeyen bu hakka sahip olan kadın, çocuk doğuramadığı için kocasından boşanmak zorunda kalmıyor, kocası da tek eşlilik kuralını çiğnemeden çocuk sahibi olabiliyordu.