Kusur görenin midir, yoksa yapanın mı?
Dünyada cenneti bulmanın sırrı kusura bakış açımızda saklı
Ah şu kusur, hata denen şey olmasaydı demez miyiz başımıza bir şeyler geldiği vakit? Ama düşünmeyiz ki bu dünyada deneyimleyerek tekâmül etmek için varız. O zaman hata, kusur, eksiklik, yanlış insanın öğrenmesi, eksiklerini tamamlaması için bize aynadır. Zira bu yüzden dervişler dertleri varsa mutlu olurlardı, çünkü onlara göre dertler Allah’ın kendilerine dokunuşuydu.
İlk başta fazla mistik görünebilir elbet. Ancak çekim yasası deyin, Hermetizm’de benzer benzeri çeker sözünü hatırlayın, kuantum dünyasındaki gözlemci etkisi deyin, her şey bizim bir enerji frekansı olan düşüncelerimizle şekillenir. Klasik batı düşüncesi hemen bu noktada her istediğini kendine çekebileceğini söyleyerek, özgür iradeye aşırı bir vurgu yapar. Evet, evren bir aynadır veyahut bir hizmetkar. Ancak modern insan bilmez ki, herkes kendi kaderi planına, ruhsal akdine göre niyet eder. İstediği her şeyi çekebilseydi ne basiret bağlanırdı ne de dünyada acı, mutsuzluk ve keder olurdu. Kenan Rıfai’nin dediği gibi dünya rahat yeri değildir. Bir sınav yeridir, tekâmül okuludur dünya. Bizler olacaklar hakkında kesin bir etkiye sahip olamamakla birlikte, olanı nasıl karşılayabileceğimizi seçebiliriz.
Etkiye vereceğimiz tepkiyi eğer uyanmışsak, kişilik illüzyonumuzdan sıyrılmışsak, özgür irademizle karşılık verebiliriz. İşte bu yüzden kusur görenindir dostlar, çünkü insan kendinde olanı görür. Kendinde olduğu için bir başkasında gördüğü o şey onu rahatsız eder. Kendinden kaçması kolaydır insanın. Modern dünyanın hız-haz-tüketim sarmalına bırakıverir kendini, unutur endişelerini. Ama dışarıdan gelince ve de nefsine dokununca vay haline. Kaçmayı bırakın, hemen ensesine vuran dervişe dönüp de Osmanlı tokadını yapıştıran adam gibi döner ve hemen misliyle tepkisini verir.
Bir nevi insan kendinde gördüğü ve bir başkasında gördüğü şeyden kaçamayacağı için kızar. Görür ve yargılar, eleştirir, sınıflar, suçlar, kötüler. Yaralı egosuna risk teşkil eden her şeyi dışarıda tutarak başını kuma gömer.
Birliğe ulaşmanın önündeki engel kabul etmemektir. Biraz Tasavvuf dili kullanalım. Kabul etmemek tevhidi bozmaktır. Şikayet etmek Allah’ı Allah’a şikayettir. Her şey O ise, her yerde O varda, yapan ve yaptıran O ise o zaman şikayet ve kusur görmek O’nda kusur görmektir.
Cüzi irade vardır elbet ve yaşananlara nasıl karşılık vereceğimizi seçmek için çok işe yarar. İnsana bazı şeyler uymayabilir ama şefkatle ve rıza ile uymayanın yanından yürüyüp gidebilir. Aynı Hz.Ali’nin tam kılıcı çekip de yere düşen düşmanı öldüreceği sırada düşman yüzüne tükürdüğü için adamı affetmesi gibi. O anda adamı öldürmez çünkü artık tükürülünce nefsi devreye girmiştir.
Konu rıza. Kabulden de öte olan, o rıza makamı. Rıza makamı olanı olduğu gibi kabuldür. Kusur görmemektir.
Hepsi bir ilahi oyun. Herkes ruhsal tekamül ihtiyaçlarına göre seçtiği kaderi planı oynuyor. Kaderini bile kendisi bu dünyaya gelmeden önce ruhsal rehberleri ile beraber seçer insan. Tüm bu dekor ve sahne içinde insanlar değişir ancak kaderi planın gerekleri/icapları değişmez.
Yani Özümüzden doğum ile sıyrılarak ten kafesinde dünyevi yolculuğumuza çıktığımız anda egomuzun yolculuğu da başlar. İzlenimler,çocukluk kararlarına ve anlama, çocukluk kararları savunma mekanizmalarına, savunma mekanizmaları da kişiliğe dönüştükçe bizleri dünya oyununda aktif tutan ego denen mekanizma dayaralı ego haline gelir. Hatta sosyal ortamlarda bir de Carl Rogers’in bahsettiği o kendimizi daha iyi projekte ettiğimiz ideal kişilik ortaya çıkar ki bu da sahte egodur. Sosyal ortamlarda insan kendini olduğundan daha öte ve iyi lanse eder zira. Bu da sahte veya projekte edilen benliktir.
Alın size maskeli balo. En kötüsü de insanın kendini bilmeden bu ilizyonu ve yapaylığa mahkûm etmesi. Hız, haz, tüketim toplumu onu dünya ilizyonuna bağlar. Hele o bildiği konfor alanından çıkarmaya çalışın insanı, bakın görün neler olur.
O YÜZDEN KUSUR GÖRMEYELİM.
Hz.İsa’nın yargılanma ki yargılanmayasın sözünü hatırlayalım. Hinduların karma dedikleri şey doğrudur. Söz ve düşünce, enerjinin farklı tonlarıdır. Hal böyle olunca bizlerden dışarı yansıyan elbette ki bize geri dönecektir. Çünkü her şey denge mekanizmasına bağlıdır ve benzer benzeri çeker veyahut aynı enerji frekansındaki varlıklar beraber olarak mıcırlı taşların sürtüne sürtüne birbirini cilalaması gibi birbirlerinin tekamüle yardımcı ederler.
Öyleyse sevmekten ve kabulden ve de affetmekten başka işimiz kalmıyor sevgili dostlar.