Lanet otel, lanet soğuk, lanet klima…
İzmir’e geldim geçen gün.
İzmir de değil, Seferihisar.
Daha da doğrusu, Sığacık.
İki günlük bir toplantımız var. Arkadaşlar sağolsunlar, bir şirin koyda, denizin dibine oturtulmus bir moteli tercih etmişler.
Motel sezonu açmamış ama bizimle birlikte açma çabasında.
Nasıl…?
Şahane..!
Motel, geniş bir alana yayılmış, minik, müstakil binalardan ibaret tatil köyü havasında.
Hava dedik de, gündüz dışarıda hava 12 derece ve dehşet bir rüzgar; hissedilen eksi 274.
Anla işte.
Neyse, girdim odaya, lanet bir soğuk çarpıverdi yüzüme.
Dedim, “ışıklar kapalı, görmedim galiba”.
Yaktım ışığı, lanet soğuk yerli yerinde.
Oda, kendi içinde bir süreç yaratmış. Duvar, dışarının lanet havasını alıyor, kendi içinde 5 derece soğutup, karşı duvara gönderiyor. O beş serece soğutup, laneti geri yolluyor.
Ortada kalan yatak, lanet akımın merkezinde, kendince derin dondurucu görevini üstleniyor.
…
Lanet resepsiyonda kimse yok, çünkü otel zaten açılmamış. Uzun uğraşlardan sonra, yeşilçamda dublörlük yaparken buraya düşmüş bir fani çıktı ortaya “klima” diye fısıldadı.
Çalışmıyor?
“Bekle, çalışır.”
Döndüm lanet yatağa, ince bir çarşaf, üstünde mukavva kalınlığında lanet bir battaniye müsveddesi.
Kalktım, baktım dolapta bir yedek lanet battaniye daha var. Onu da ekledim.
Lanet ikiye katlandı.
Ben bunları yapana kadar, sadece iki kere hır-gür diye ses çıkartan lanet klima, ışıklarını kapatıp, benden önce yattı.
Ardından da ben yattım ama, içerisi buzzz.
Ayaklar dondu önce, aklıma sürekli “acaba önce hangi parmak düşecek?” gibi bir soru geliyor.
Yatağa, çorap, kazak gibi malzemeyle girme huyum da yok…
Dedim, olmayacak bu böyle. Lanet battaniyeyi serdim yatağa, bir ucuna yattım boylu boyunca, ellerimle tuttum kıyısından, lanet yatakta bir uçtan diğerine döndüm.
Şahane oldu böyle, iki kat lanet battaniye içinde sigara böreği gibi sarıldım. Ama lanet planda bir aksilik olmuş, yastık başa denk gelmemişti.
Varsın, gelmesin.
Biraz sonra daha vahim bir hata ortaya çıktı.
Lanet sigara böreğinin, lanet ucunu açık bırakmıştım.
Peynirler lanet tavaya akacak.
Lanet soğuk, o lanet boşluktan donmuş ayaklarıma yapıştı.
Hamuru tekrar açtım. Zaten, böyle mumya pozunda ne kadar kalabilir ki bir insan?
Peygamber, “ölmeden ölünüz” demiş de, o deneyimi yaşayacak yer bu lanet oda olmamalı.
Gittim bütün havluları aldım, paltoyu da, lanet battaniyelerin üstüne koydum.
Biraz sonra, soğuktan içim kaymış, “geliyorum rabbim” dedim, gözümü açtığımda, dışarıda bir lanet bülbül şakıyordu.
Cennette miyim?
Lanet soğuk bıraktığım yerde otluyor.
Lanet kuş kız derdine düşmüş, kur şarkıları söylüyor.
Aklı fikri danga danga…
Lanet hayvan, yok mu sende biraz empati, bir tutam anlayış, bir damla halden anlama ?
Cik cikkk ciiiik …
Derdi başka lanetin.
Saat 5.30.
Lanet sabah olmuyor.
Daha yüz de yıkanacak.
O soğuk suyla traş…
Resepsiyondaki Sanço Panço’ya gittim, “usta bu klima çalışmıyor?”
“Bakalım abi, yaparız”.
Neyse, gün boyu güneş açtı. Toplantı şahane, dostlar sıcacık…
Isındık biraz, unuttuk lanet geceyi.
Akşam yemekte de, balık, salata, bir de bardağa beyaz bir sıvı koydular, izmir’de adetmiş, içilirmiş.
İçimiz bir güzel ısındı, o neşe ile vardım lanet odaya.
Klima kaput.
Sanço Panço atmosfere bir zerre olarak dağılmış.
Ortalıkta bir o lanet bülbül, bir ben.
Dedim, “bu gece halıyla yapayım sigara böreğini, havlularla uçları kaparım. Peynir akmaz tavaya”.
Ama, lanet odada halı yok.
Dedim, “gardroba gireyim, ayakta uyurum”.
Lanet gardropda kapak yok.
Dedim, “vardır bir bildiği Rabbimin, her halde bu kullarını bir süreliğine dondurmak suretiyle korumaya alıyor, üstelik kutuplarda yaşayanlar ne yapsın?”
Aldım lanet battaniyeleri, havluları, yatak örtüsünü, kazağı, paltoyu, yedek gömleği, üst üste yığın yapıp girdim içine.
Sabah yine bizim lanet bülbül başladı kur ötüşüne. Lanet bir karanlık bir süre kalkmadı üstümüzden.
…
Şanço Panço resepsiyonda, o figüran bıyıkların altından gülüyor.
“Çalışmadı senin lanet klima?” dedim.
“Herkes klima açınca olmaz abi, elektrik yetmiyor, teker teker” dedi lanet.