Makyaj
Gece yarısını bulmuştu saat… Ve o sadece tüm günün değil, geçmiş bir çok gününü yorgunluğunu hem bedeninde hem ruhunda hissediyordu.
Tek kişilik dünyasının tek canlısı kedisine ilişti gözü… Yorgunluğunu anlamış da o yorgunluğa eşlik ediyormuş gibi gözleri gözlerinde, serilmişti kanepesinde dizinin dibine… Halbuki tüm gün yatmış, yuvarlanmıştı o gelene kadar; bu neyin yorgunluğuydu böyle?
TV’de yine bir şey yoktu ve uyumak için yatağına gitmeye bile üşeniyordu. Hemen oracıkta kıvrılabilseydi…
Yemekten sonra kanepesine geçerken yine battaniye gibi hafif bir şey almayı unutmuştu. Hep bu saatlerde geliyordu aklına…
Gözleri kapalı olsa da iç sesi ona “dişlerini fırçalamadan mı yatacaksın?” diye dürtüyordu… Ya; ne fırçalaması??? Bir gece de ayna karşısına geçip “NE BİÇİM DİŞLERSİNİZ SİZ!!!” diye fırçalamadan sakin bırakmayı geçirdi içinden dişlerini… İronisine kendi tebessüm etti…
“Dişleri hallettin; makyajın peki?” diye sordu iç sesi bu sefer…
Bu soruya öyle zevzekçe cevap veremezdi… Sabah evden çıkmadan gerektiğinde kahvaltı bile etmiyordu makyajı için… Tüm gün, gerek çalışma arkadaşları gerek şef ve müdürü için makyajını yapmak zorundaydı. Yapmazsa olmuyordu çünkü; denemişti… Hemen bir arıza oluyordu.
Hem makyajını çıkartmasa da uyuyabiliyordu; bulaşmıyordu yatağına, yastığına… Onun makyajı renklerle, kalemlerle, pudralarla değildi…
Makyajı çok kolay değildi. Zamanla daha da iyi öğrenmişti makyaj yapmasını. Önce kapatıcı olarak çalıştığı memnuniyetsizliklerin üstüne bir ifade çekiyordu. Sonra da üstüne angarya eklenmiş görevlerin sorumluluklarından duyduğu sinire bir başka ifadesiz nötürlük… Bu ikisi onun pudra ve fondöten’iydi…
Esas makyaj; bu iki sağlam katmandan sonra başlıyordu. Üzerine biraz mutlu mimik, biraz dostane yakınlık biraz da müşteri ilişkilerinin olmazsa olması gamze hareketi ekliyordu… Mükemmel bir makyajdı bu. Bugüne kadar hiç bir firmada makyajının altındaki umutsuz ve mutsuz yüzü deşifre olmamıştı…
Dünyasının kapısını kapattığında; makyajını çıkartması gerekiyordu; yoksa uyuyamıyordu. Kendi olamıyordu…
Her günün sonunda aynanın karşısına geçerek “Görevimiz Tehlike” filmindeki gibi sıyırıp parça parça eline dökülen o makyajı sıyırıp atıyordu yüzünden…
Sabah uyandığında kahvaltı etmeye vakti olmasa bile makyajını tekrar yapıp bir günü daha geçirmeye niyet ediyordu ne zaman biteceğini bilemediği makyajlı günlerine…
Evden çıkmadan kısa bir duraklayıp düşündü; Hiç olmamıştı… Makyaj yapmayı unutup evden çıktığı bir günü yani… Makyajsız bir günü bile olmamıştı son on küsur yıldır. Bir çok şeyi unutmuştu bu süre içinde; çantasını, bilgisayarını, cüzdanını hatta kız arkadaşının yaş gününü ve bazı sabahlar tıraşı olmayı bile…