felsefe taşı

Meselenin Özü: Sabır, Ya Sabır…

Meselenin Özü: Sabır, Ya Sabır…
Nisan 08
11:38 2016

Her birimiz hayatın içinde pürtelaş koşarak yaşamıyor muyuz? Sanki hayat kaçıyor, biz ne olduğunu bilmediğimiz bir şeyleri yakalamaya çalışıyoruz. Oysa bir tek günün içinde bir hayat değişebilir. Bir gün içinde doğabilir, hastalanabilir, evlenebilir, hayatımızın en iyi ya da en kötü anlarını yaşayabilir, aşık olabilir ve hatta ölebiliriz. Unutuyoruz. Unuttuğumuz için de, sanki elimizden yaşamı alıvereceklermiş gibi koşturarak, bazen birbirimizin hayallerinin üzerine basarak, bazen hırslarımıza yenik düşerek, bazen öfkenin esiri olarak harcıyoruz zamanı.

Her birimiz, istisnasız hepimiz yakalayabileceğimiz anların peşinde ömür tüketiyoruz. Çünkü bir “anı yaşa” felsefesidir türedi gitti. Oysa yaşamın değeri bilinen anlardan oluştuğunu idrak ederken insanoğlu, başka bir şeyin gücünü, sihrini unutuyor aslında. Bazen bir tek anın yaşanabilmesinin, bir çok anda gerçekleştirilebilen “sabır” olduğunun sihrini unutuyor…
Çünkü sabır öyle bir erdem ki, haklıyı haksızdan, adaletsizi adaletliden, nefreti sevgiden, yalanı doğrudan bir anda ayırıverir. Sabır ruhu sükunete erdirir, ayna tutar gerçek kimliklerimize.

Sabır öğretir. Beklemeyi, dua etmeyi, teslimiyetin gerçek anlamını, dinlemeyi, duymayı, bilmeyi öğretir.

Gerçeği fark ettirir sabır. Kim olduğunu, neyin parçası olduğunu öğretir. Yokken, var olana inanmayı öğretir sabır. O yüzden zordur, o yüzden sınavıdır ya insanoğlunun.

En direndiklerinizin kalbe en yakın olanlar olduğunu bir anda fark etmenize yol açan şey de sabrın ta kendisidir zaten.

Yeryüzünde karşılaşıp sınava durduğumuz her meselenin özü sabır aslında… Ve bunu en güzel anlatan hikaye de bu belki de:

Sadi Şirazi bir gün yolda yürüyordur. Yol uzun, hava çok sıcaktır.
Yürümekten yorgun, havanın sıcaklığından bitkin düşe düşe kilometrelerce ilerler ve bu arada öyle susamıştır ki etrafına bakınmaya başlar.
Az ileride bir çeşme görür, yanına doğru yürümeye başlar. Çeşmeye vardığında o kadar susuz kalmıştır ki çeşmenin altındaki taşı geç fark eder. Taşın üzerinde kocaman bir delik açılmıştır.

“Allah allah”, der içinden. “Su akmıyordu ki, bu taş nasıl delinir?”
Bunları düşünürken, kapattığı çeşmeden minik minik damlayan suyu fark eder ve suyun damladığı yere bakınca damlaların bire bir deliğe denk düştüğünü ayrımsar. Kendi kendine gülümser ve şöyle der:

“Çünkü taşı delen suyun gücü değil, damlaların sürekliliğidir.”
Çünkü meselenin özü, sabır ya sabır… Sabırla, damlaların gücüyle kalmanız dileğiyle…

12.926 kez okundu
Paylaş

İlginizi Çekebilir

  • Heykeltıraş RasimHeykeltıraş Rasim Bir arkadaşım var, Rasim. Heykeltıraş Rasim. Heykel yapar. Bir elinde çekiç, bir elinde taşçı kalemi, sabah akşam tak tuk taka taka tuk tuk tuk… Geçen gün yanındaydım, “bi dön […]
  • Kırkından Sonra Başlar HayatKırkından Sonra Başlar Hayat Platon'a sormuşlar; -İnsanoğlunun sizi en çok şaşırtan davranışı nedir? Yanıt vermiş büyük filozof: - Çocukluktan sıkılırlar ve büyümek için acele ederler. Ne var ki […]
  • İki parmak…İki parmak… Ne acayip değil mi? Buruşmuş deriye "çirkin" gergin olana "güzel" diyoruz ve kimya ona göre fokurduyor. Bir deri bu oysa. İşte o kimya ki, hayata anlam katıyor. O anlam ki, varoluşu […]
  • Tarih…Tarih… Yeni işim nedeniyle bir süredir ziyaretler yaptığım İstanbul'da bazı görüşmelerim İstiklal caddesi ve yakın çevresinde oldu. İnanılmaz apartmanların önünden geçtim, 100-150 yıllık […]

Sosyal Medyada Takip Edin

Üye Olun

Yazarlar

Kategoriler

Takvim

Kasım 2024
P S Ç P C C P
« Eyl    
 123
45678910
11121314151617
18192021222324
252627282930  

Arşivler