felsefe taşı

Misyoner Ruhlar

Misyoner Ruhlar
Eylül 21
12:06 2015

“Önce yokluk veya boşluktan bir beden oluşur. İçine üflenen nefesle ruh ve beden bağlantı kurar. Böylelikle beden içindeki ruhsal yolculuk başlar. Ardından zamanı gelince ruh bedenden ayrılır ve sonra yeniden bir beden bulur. Yani hepimizin burada bir amacı var. Yapmamız gereken o şeyi yapacak olan da biziz.” (Eddi Anter/Kabile)

Felsefe taşı için ikinci yazımın konusunu belirlerken iki başlık arasında çok gidip geldim. Günlerdir beynimde “misyon taşıyıcısı insanlar” başlığı dönüp duruyor… Bir yandan da, ülkemizin içinden geçip gittiği günlerde hepimizin duygularını karman çorman ettiğine inandığım “mülteciler”in durumu… İki konuda da söylemek istediğim kocaman cümleler var. İkisi de yüreğimi titretiyor. “Hangisi öncelikli olmalı” derken, şu an okuduğum kitapta bu cümleler karşıma çıktı, verdim kararımı. Belki de biri diğerinden ayrı değildi, yine insan zihninin oyununa geliyordum işte. Sınıflandırmalar, başlıklar, ayrım, konuları bağımsızlaştırmak. Oysa belki de bu iki konu tamamen içiçeydi, hayattaki diğer pek çok şey gibi birbirine bağlı, tamamlayıcı, aynı…

Misyon taşıyıcısı ruhlar vardır yeryüzünde. Spiritüelizm kelime olarak çok yakın zamanda bu kadar popülerize olmuş olsa da, yüzyıllardır sır kapılarına aşina insanlar var dünyada. Bu sır kapıları ki, insan aklının ötesindeki bir gerçeğin varlığını kanıtlar nitelikte pek çok mucizevi olayın da vuku bulduğu bir gerçeklik düzlemi. Bizler bunu anlayalım veya fark edemeyelim, var. Eren, evliya, bilge, adına ne dersek diyelim, onları bir isimle tanımladığımız her ruh, aslında bize zihnimizin sınırları dışında kalan inanamadıklarımızı gösterebilmek için bu dünyada nefes alan birer sır kapısı meleği, görevlisi… İşte bu alanda çocukluğundan beri yetiştirilmiş bir bilgeden aldığım bilgiye göre, dünyadaki her 10 kişiden bir veya ikisi misyon taşıyıcısı.

Misyon taşıyıcıları genellikle güçlü bir amaç duygusuna sahip, bu amaç duygusunun ne olduğunu tam olarak bilemeseler de sürekli “daha iyi”nin peşinde koşmaya çabalayan, kalpleriyle bağlantısı çok güçlü ve duygusal dünyaları çok zengin olan bireylerdir. Onlardan sıklıkla “bir şey yapmam lazım gibi hissediyorum ama ne olduğunu bilmiyorum” benzeri cümleler duyabilirsiniz. Bazılarıysa ne yapacaklarını çok net dile dökerler.

Misyon taşıyıcaları diğer bireylerden daha üstün veya daha zeki değildirler. Sadece, yaşamda saklanmış gerçeklerin, çıplak gözle çok net görebileceğimiz, ama insan zihninin bulanıklaştırdığı düşüncelerle es geçtiğimiz tüm bağlantıları, hayatın birbirine bağladığı insanları ve olayları biraz daha hızlı fark ederler. Daha hızlı yaşamaz, daha çok tüketmezler yaşamı. Sadece daha hızlı düşünür, daha hızlı farkına varır, daha hızlı uygularlar. Yaşam kaçıyormuş da, her saniyesine bir mucize saklamaya yemin etmiş gibidirler… Yaşamları yönlendirilir misyon taşıyıcılarının, kendilerini daha çabuk fark etsinler diye, çok daha hızlandırılmış yaşarlar öğrenilmesi gerekenleri.

Sıklıkla, bu insanlar yaşamda kayboluyormuş gibi yaşarlar, onlara baktığınızda, “lüks”, “zenginlik”, “kral/kraliçe” vari bir eda değil, aristokratik bir zerafet veya sıradan bir kimlik bulursunuz. Kralla sohbet edip, beş dakika sonra yer sofrasında bir fakirin ekmeğini paylaşabilir misyon taşıyıcıları. Empati, adalet, vicdan kavramları “daha önde”, “daha yüksekte”, “daha fazla” olma isteklerinden hep baskın çıkar. Sıklıkla da, dünyanın alışkın olmadığı bu profillerinden dolayı yanlış anlaşılırlar, inanılmazlar, çünkü bu kadar gerçek ve olduğu gibi yaşamak, risk almak ve onlar gibi olmayanlara yabancı gelmek demektir. Ama bir kez yaşamlarına dokunun, büyülü bir gerçeklik, camdan bir şeffaflık bulursunuz.

Kolay ağlar, ağlamaktan utanmaz, kolay güler misyon taşıyıcıları. Genellikle yaşamın en ağır sınavlarından, ki bu sınavlar maddiyattan daha çok manevi zorluklardır, çok daha erken yaşta geçerler. Bedenlerine baktığınızda değil, ruhlarına dokunduğunuzda tanırsınız misyon taşıyıcılarını.

Büyük bir devrim yapmak değildir misyon taşıyıcısı olmak. Küçük hayatlarda büyük dokunuşlar gerçekleştirir pek çok misyon taşıyıcısı. Bazen bir hayata, bazen on hayata dokunur. Bazen küçücük bir çakıl taşını olduğu yerden kaldırarak misyonunu yerine getirir, bazen bir kitap yazarak. Ama ortak olan bir duyguları vardır, o da görevlerinden birini yerine getirdiklerinde, üzerine tik atmış gibi bir iç huzuru hissetmeleri. Büyük beklentilerden çok, büyük hayalleri vardır, hayalperest teşhisiyle yargılanırlar, oysa ki amaçlarını arıyorlardır bu dünyada. Çünkü zihinle doğdukları bu dünyada, ruhlarıyla yeniden bağlantı kurmak için zamana ihtiyaçları vardır. Bazen bir cümleyle, ya da karşılarına tesadüfen çıkan bir kişinin tek bir cümlesinde hatırladıkları misyonlarını, her adımda hayata geçirirler.
Çok güçlüdür misyon taşıyıcıları, ve bir o kadar da güçsüz. Çünkü aracı olduklarını hissederler. Taşıdıkları ruhun aracı olduğu bedende yol alırken, zaman zaman düşünmek suretiyle aldıkları kararları yönetmeleri gereken yaşamda, zihinlerinin sınırlarına takılmadan ilerlemek her zaman kolay değildir çünkü.

Bu yazıya sıklıkla Zuhal Olcay şarkıları eşlik etti. Hayatta hiçbir şey tesadüf değil çünkü.
“Dünden sonra yarından önce/Yaşam durur umut bitince/Yaşıyamadıkça özgürce/Mutluluklar biter”

Dünden sonra, yarından önce… Yani bugün.
Benim ülkemin kaldırımlarında, sokaklarında, bizim gibi yüzlerce beden uyuyor, uyanıyor, yaşam savaşı veriyor, ve hatta ölüyor. Dünya olarak, koca bir milletin oradan oraya savrulmasına şahit oluyoruz. Oysa mülteci olmak kader değildir ki… Bu, insanlığın kocaman bir sınavı aslında, fark edemediğimiz.

Misyonumuz ne? Üzülmek kadar paylaşabilmek, hissetmek kadar hissettirebilmek. Dünyalarını kurtaramasak da, dünyalarına ışık olabilmek, yalnız hissettirmemek.
Onların misyonu, bize insan olduğumuzu ve içinden geçtiğimiz şu sınırları belli yerkürede, kapitalizmin kölesi olup hep daha fazlasını istemek yerine, hepimiz için daha fazlasını isteyebileceğimizi hatırlatmak!

Bizim misyonumuz, onlara yalnız olmadıklarını hissettirebilmek. Kaldırımda uyuyan bir mülteciden korkmak, sadece zayıflığımız olur. Oysa, üç yaşındaki çocuğunuz yaşamayı ne kadar hak ediyorsa, oradaki siyah saçlı, yüzü gözü sokak kaldırımlarının tozuna bulanmış, ama hala pırıl pırıl parlayan gözlerle sana bakmaya çalışan ve aslında senden çok daha fazla korkan o çocuğunda o kadar hakkı YAŞAMAK! Unutma, şu anda korkan sen değilsin, o. Bizim misyonumuz onları YAŞATABİLMEK.

Google mesela, bir yardım kampanyası başlatmış. Google chrome’da sayfa açınca karşınıza “Yardıma ihtiyacı olan mülteci ve göçmenlere yardım edin. Biz de bağışınız kadar katkıda bulunalım.” yazan bir bağış butonu çıkıyor, tıklayınca da bu siteye yönlendiriyor, ne güzel, “Together we can do more/Birlikte daha fazlasını yapabiliriz”!

https://onetoday.google.com/page/refugeerelief?c=TR
Bu yardım edebilmenin sadece bir yolu… Mültecilere yardım eden dernekler bir diğeri… Tek başına yapabileceklerinse bir başkası. Ya da sadece karşına çıkan birine bir battaniye ver, daha az üşüsün. Yapabileceklerin o kadar fazlaki, yeter ki yanından yürüyüp geçme karşına çıkanların…
—-
Misyoner ruhlar diyorduk değil mi? Onlar içimizde, onlar yanıbaşımızda, onlar hayatta… O zaman…

“Madem ateşin var, ne duruyorsun karanlıkta? Hadi koş hayata!”
BİRLİKTE DAHA FAZLA YAŞAYABİLİR, BİRLİKTE DAHA FAZLA YAŞATABİLİRİZ!
Dünden sonra yarından önce, bugünün misyonu bu, birlikte yaşatabilmek, yokluk ve boşluktan, yeniden DÜŞLER yaratabilmek…

4.653 kez okundu
Paylaş

İlginizi Çekebilir

  • Seçimler ve İnsanlıkSeçimler ve İnsanlık Yaptığımız seçimler geleceğimizi önemli ölçüde etkileyebilir. Bu konuda insanların özgür iradesine güvenmek ise beklenmedik sonuçlar doğurabilir. Zira eğitilmemiş bir irade kolayca […]
  • Aşısız Çip Çak!Aşısız Çip Çak! Çip “Ey domuz sağ ayağını öne at” diyecek. Bir bakacağız ki hayvan sağ ayağını öne atmış! Aşı karşıtlarının foyası meydana çıktı. Kovid19 pandemisi çıktığından beri Bill Gates adı […]
  • Belki de minnettar kalacağız?Belki de minnettar kalacağız? Doğmuşum bir nisan günü. Baharla başlayan, peki bu uzun bir yolculuğa hazır mıyım.? Bilmiyorum. Bu yolculuk zaman zaman iniş çıkışlı bazen çukur bazen engebelerle doluama hepsi hayatın […]
  • Öngörü  mü? Ne olacak ki!Öngörü mü? Ne olacak ki! Yaşadığımız pek çok sorunun altında kıra bağlı (çakılı) akıl olduğunu düşünürüm. Kır (adı üstünde) insana gelecek öngörüsü yapma fırsatı vermez. Kır, belirsizlik […]

Sosyal Medyada Takip Edin

Üye Olun

Yazarlar

Kategoriler

Takvim

Kasım 2024
P S Ç P C C P
« Eyl    
 123
45678910
11121314151617
18192021222324
252627282930  

Arşivler