Modernizm
Aydınlanma düşüncesinin temelinde ‘akıl ve bilim’ vardı. Önceki yazımda “Modernitenin Dayanılmaz Hafifliği” değindiğim Ortaçağ’da hüküm süren bağnaz din anlayışına karşı; aklı merkeze koyan modern, medeni yeni bir toplumsal düzenleme hedefleniyordu.
Aydınlanmanın ilk temsilcilerinden olan Immanuel Kant, bir yandan Ortaçağ’daki dini taassuba (bir inanışa körü körüne bağlanıp ondan başkasını düşünmemek hâli) boyun eğen insanlara gönderme yaparken, diğer yandan aydınlanmaya şu sözleriyle destek verir:
“Aydınlanma, insanın kendi suçu ile düşmüş olduğu bir ergin olmama durumundan kurtulmasıdır. Bu ergin olmayış durumu ise, insanın kendi aklını bir başkasının kılavuzluğuna başvurmaksızın kullanamayışıdır. İşte bu ergin olmayışa insan kendi suçu ile düşmüştür; bunun nedenini de aklın kendisinde değil, fakat aklını başkasının kılavuzluğu ve yardımı olmaksızın kullanmak kararlılığını ve yürekliliğini gösteremeyen insanda aramalıdır ‘Sapere Aude!’; Aklını kendin kullanmak cesaretini göster! Sözü şimdi Aydınlanmanın parolası olmaktadır.”
Modernizm, Aydınlanma düşüncesinin proje adıydı. Projeye ilk büyük darbe I. Dünya Savaşı ile geldi. Aradan çok değil, 21 sene geçer; II. Dünya Savaşı patlak verir. Lâkin ilerleyen bilim, insanın hayrına olacağına; atom bombası marifetiyle ironik biçimde medeniyetin üzerine ölüm, kan, gözyaşı ve “acıların anası” olur yağar…
20. yüzyılda savaşlar nedeniyle 110 milyondan fazla ölüm, 250 milyona yakın sakatlık meydana geldi. Şiddet yaygınlaştı. 120 milyondan fazla insan yaşadığı yeri terketmek zorunda kaldı. Kıtlık ve hastalıklar yaşandı. Örneğin, I. Dünya Savaşı’nın son aylarında başlayan ve tüm dünyayı etkisi altına alan İspanyol Gribi 100 milyona yakın can almıştır. Aydınlanma felsefesinin doğuşunun üzerinden 100 küsür sene geçmesine rağmen 20. yüzyıldaki bu yıkımlar birçok düşünce ve bilim insanını, Modernizmi sorgulamaya itti.
Felsefeci yazar Manly P. Hall, “Medeniyet” göndermesi ile konunun çok önemli bir başka boyutuna, (savaşlarda yakılan, yok edilen kütüphanelerdeki kitaplara) dikkat çeker:
“Medeniyet dediğimiz şu dünyanın bir yarısı, I. ve II. Dünya Savaş’larında, diğer yarısı üzerine nefretten çıldırmış olarak saldırdığında insan hayatı kadar değerli bir şeyi daha yok etmiştir: İnsan düşüncesinin hayatın akli olarak düzenlenmesini sağlayabilecek kadim kayıtları yok edilmiştir. Paha biçilmez belgeler, asırların sabırlı gözlemine dayanan bilgi ve dünyanın en seçkin insanlarının deneylerinin sonuçları yok edilmiştir.”
Modernite eleştirisi diyebileceğimiz Postmodernizm doğuşu.