Mor
Renklerin Dili’nde bu hafta yepyeni bir rengin yolculuğuna tanık olacağız hep beraber… Mor ‘un Tarihinin peşinde gölge gibi olup; kimi zaman imparatorluğun, kimi zamansa metafizik güçlerin sembolü sayılan bu rengi elimizden geldiğince araştırmaya çalışacağız. Her renkte olduğu gibi, burada da kültürler arası farklılıklara şahit olup, ilginç olaylara tanıklık edeceğiz. O halde süremizi iyi değerlendirelim ve yolculuğumuza hemen başlayalım!
Madem tarihi bir yolculuktan bahsettik, o halde mor rengin tarihteki ilk kullanımından bahsederek başlayalım. Mor rengin kullanımına ilk kez, Cilalı Taş Devrinde rastlanıyor. Fransa’daki Pech Merle mağarasında, 16000 ile 25000 yılları arasındaki bir zaman dilimine tarihlenen mor renkli hayvan resimlerinin, mangan ve hematit tozu kullanılarak yapıldığı bulunmuştur. Ancak Mor rengin, belirgin şekilde tarih sahnesinde yer alması, M.Ö. 15. Yy’a denk gelir. Hep beraber o tarihlere ve SUR KENTİ’ne gidiyoruz…
“İnsanoğlu, Sur kenti için bir ağıt yak. Mısır’In işlemeli ince keteninden yelkenin oldu. Güvertenin gölgeliği Elişa kıyılarının lacivert, mor kumaşındandı. Tüccarlar mallara karşılık güzel giysiler verdiler” ( Hezeikel 27:2,7,23,24)
Günümüzde Lübnan olarak bilinen Sur Kenti, eski Finike’nin başlıca limanı konumundaydı ve mor ya da erguvan renkli kumaş ticaretiyle ünlüydü. Bu rengi elde etmek için ise, Akdeniz sahilleri boyunca bolca görülen brandaris ve trunculus cinsi dikenli salyangozlar kullanılırdı. Bir damla boya elde etmek için onbinlerce hayvanın gerektiğini de sanırız ki hepimiz tahmin edebiliriz. Benzer bir uygulama Meksika yerlileri olan Mikstekler tarafından da yüzyıllar sonra, Pasifik Okyanusu’nda kullanılacaktı ancak onlar, salyangozları öldürmek yerine onları sağıyorlardı. Yumuşakçanın kabuğuna üflediklerinde, eşsiz renkteki sıvısını bırakan kabuklu, üreme mevsiminde sağılmazdı. İşte bu sayede, bu canlılar günümüzde de varlıklarını korumaktadırlar.
Ancak biz, Sur Kenti’nden devam edelim isterim zira çok önemli bir kelimeden bahsettik, yani ticaretten… Tabii ki, bunca zorlukla elde edilen renk, inanılmaz derecede pahalıydı ve çok yüksek fiyatlara alıcı buluyordu. Sıradan bir vatandaşın bu renk bir kıyafete sahip olma şansı hemen hemen hiç yoktu. Mor asillerin, aristokratların ve nüfuslu kişilerin rengi olmuştu bile…
Bu renk, Antik Yunanlıları o kadar etkilemişti ki, ünlü tarihçi Homeros İlyada’da ve ünlü şair Virgil, meşhur Aeneis Destanı’nda, bu asil renk kumaştan sıklıkla bahsetmişlerdi. Yunan ve Romalıların heykel, lahit ve hatta küvetlerinde kullandıkları kıymetli mor mermeri, bir statü göstergesi sayılıyor; hatta mor renk, her kulvarda hiyerarşik olarak üst sıralarda yer alıyordu.
Ünlü Makedonya Kralı Büyük İskender ve onun Mısır’daki generali Batlamyus, Sur morundan kıyafet giyiyorlardı.
Antik Roma’da da durum bundan çok farklı değildi. Asiller, mor şeritle süslenmiş, geleneksel kıyafetleri olan, beyaz Toga giyerlerdi. Roma senatörleri de mor şerit kullanıyorlardı. Halkın hiçbir şekilde, bu renk bir kıyafet giyme şansı yoktu. Hatta Roma İmparatoru Neron, bu durumu daha da öteye götürerek, giyenleri vatan haini saymış ve ölümle cezalandırmıştı.
Madem Roma’dan ve ölüm cezasından bahsettik; isterseniz Hıristiyanlığın başlangıcına gidelim ve Roma mahkemelerince suçlu bulunan Hz. İsa’nın cezasını çekmek üzere çarmıha gidişini hatırlayalım. Bunun morla ne ilgisi mi var! İzliyoruz…
Bu konuda çok farklı kaynaklarda görüşler olsa da; Hıristiyan tarihçi ve teorisyenlerin çoğu, İsa’nın Celileli bir öğretmen ve marangoz olduğu, şifa dağıttığı, Yahya peygamber tarafından vaftiz edildiği ve “halkı isyana teşvik etmek” suçuyla, Yahudi din adamlarının tahriklerine kanan, Roma İmparatorluğu valisi, Pontius Pilatus’un emri ile Kudüs’te çarmıha gerildiği konusunda hemfikirdirler.
“Göklerin Krallığından” bahseden İsa Peygamber’e, çarmıha gerilirken, dalga geçmek amacıyla asilleri temsil eden “mor bir kaftan” giydirildiği ve başına “dikenli telden” yapılmış bir taç konulduğu rivayet edilir. Çarmıha gerilirken kaftan çıkarılır, tacı kalır. Mor rengin, ruhani anlamının bu noktadan doğduğu iddia edilmektedir.
Gerçekten acı bir son… O halde İncil ile devam edelim. İncil’de Süleyman’ın Şarkısı, bölüm 3’de mor renge dair ilginç cümleler, oldukça dikkat çekicidir.
Süleyman’ın Şarkısı, Bölüm 3
9 – Kral Süleyman tahtırevanı Lübnan ağaçlarından yaptı
10 – Direklerini gümüşten, Tabanını altından yaptı. Koltuğu mor kumaşla kaplıydı. İçini sevgiyle döşemişti Yeruşalim kızları…
11 – Dışarı çıkın ey Siyon kızları! Düğününde, mutlu gününde, Annesinin verdiği tacı giymiş Kral Süleyman’ı görün…
İsrail Krallığı’nın üçüncü Kralı olan Süleyman, M.Ö. 950’de, Kudüs Kenti’ndeki büyük tapınağı inşa ettirirken, mor renk kumaşlarıyla ünlenmiş Sur kentinden getirilen ustalarla tapınağı dekore etmiştir.
Katolik Kilisesi’nde bir din adamı, hiyerarşik olarak ne derece yükselirse, cüppesindeki mor renk o denli koyulaşmaktadır. Piskoposlar leylak, kardinaller erguvan renkli giyinmektedirler. Yas rengi olan eflatun, Katoliklerce, Büyük Perhiz sırasında ve Noel’de tövbe ve pişmanlığı temsil eder.
Ayrıca İncil’de, Mor kumaş ticareti yapan Lidya’nın adı da ara ara geçmektedir. Buradan da anlaşıldığı gibi, mor renk, sadece krallık ve asaletle değil; aynı zamanda maneviyat ve din kavramlarıyla da ilintili idi… Evet, bu konuya bir nokta koyup, başka bir başlıkla devam edelim isterseniz…
Bizans dönemine geldiğimiz zaman, yine aynı şekilde kraliyetin sembolü olarak mor karşımıza çıkmaktadır. Mor boya üretimi için, 800lü yıllarda boyahaneler açılmış ve oldukça yüksek fiyatlara, asilzadelere sunulmuşlardır. Ancak, 1453 yılına gelindiğinde, Osmanlı’nın; günümüz İstanbul’u olan Konstantinopolis’i fethetmesiyle, bu muhteşem rengin Osmanlıların eline geçmemesi için, tüm boyahanelerini kendi elleriyle yok ettiler.
Mor boya o kadar pahalı hale gelmişti ki, sadece Osmanlı Padişahları ile üst düzey yöneticiler, bu renk kıyafete ulaşabiliyorlardı ve morun asaleti, güncelliğini koruyordu…
Sadece Osmanlı Padişahları, Roma senatosu, krallar değil; aynı zamanda Antik Pers veMısır’da da , son derece önemli kişilerin giyebileceği bir renkti mor… Yapılan kazılarda, antik mısıra ait olduğu bilinen pek çok çanakta, kalıcı mor renk karşımıza çıkmaktadır. Pekala… Yolculuğumuza kaldığımız yerden devam edelim o halde… 18. Yy.dayız…
18. yy. a gelindiğinde, Mor rengin tonlarından biri olan çivit’e dair oldukça ilginç bir bilgi karşımıza çıkmaktadır. Günümüz ABD sınırları içerisinde yer alan Güney Carolina’da, çivit ağacı yetiştiriliyor ve bunun için de Afrikalı – Amerikalı köle işçiler kullanılıyordu. Fransa ve İspanya’daki kadar kaliteli olduğu düşünülmeyen bu rengi elde etmek için, çok sayıda köle, hasat için çalıştırılıyor ve pek çoğunun ellerinde mor ve çivit renkte izler kalıyordu. 19. Yy. ortalarına kadar devam eden bu işlem, mor rengin, çok sayıda Afrika kökenli için tatsız anılarla anılmasına ortam hazırladı.
Kölelikten bahsetmişken, Stefan Spielberg’in 1985 yapımı Mor Yıllar isimli filmini izlediniz mi acaba! İki kızkardeş üzerinden, köleliğe dair bilgilerin verildiği bu eserde, Woopi Goldberg muhteşem bir oyunculuk sergilemiştir. 1900’lerin başında, güneyli bir siyahi kız olan Celie, önce babası olarak bildiği kişi tarafından hamile bırakılır, ardından yıllar boyunca efendisi olarak göreceği adama evlenmek üzere adeta satılır. Kocasından gördüğü şiddete rağmen tek tesellisi kız kardeşi Nettie’nin yazdığı mektuplardır. Peki, mor ile ilgili ne?
Kölelik konusunun, dramatik şekilde işlendiği bu filmde, özellikle Shug ve Celie’nin mor renkteki tarlalar içinden yürürken, yaptıkları diyalog oldukça ilginçtir. Shug, Celie’yeder ki:
“Bir çayırda dolaşırken mor renkli bir çiçek görürsen ve onu fark etmezsen Tanrı sana kızar çünkü o yarattığı güzelliklere hayran olunmasını ister.”
İşte öylesi özel bir renktir mor… Ve kim bilir… Belki de, Spilberg’in de belirttiği gibi, hayran olunması istenilen renktir…
Öyle midir bilinmez ama; bunca zorlukla elde edilen ve paha biçilemeyen bu ihtişamlı renge dair, 1856’de gerçekleşecek bir olay, akılları bihayli karıştırdı. Peki, 1856’da ne oldu?
18 Yaşında İngiliz bir kimya öğrencisi olan, William Henry Perkin, kinin ilacını üretmek için denemeler yapıyordu. Hatta çalışmalarını daha rahat sürdürebilmesi için evinin arkasına laboratuvar kurmuş ve okuldan arta kalan zamanlarda, çalışmalarını burada sürdürmeye başlamıştı. İlaç denemesi başarısız oldu ama tesadüfen ilk sentetik boyayı ve mor rengi elde etmiş oldu. Oldukça zeki ve girişimci ruha sahip olan bu genç delikanlı, bu sentetik boyanın ipeği de boyayabildiğini fark edince, derhal Londra’da bir boya fabrikası açtı. Elbette, böylesi bir buluş Kraliyet tarafından da fark edilmişti ve İpek kumaşı mor renge boyatarak ilk giyen, Kraliçe Victorya oldu. Takvim yaprakları 1862 yılını gösteriyordu…
İngiltere Kraliçesi bu denemeyi yapar da, Fransa Kraliçesi durur mu! Hemen Eugine’de bir gardrop dolusu kıyafet siparişi verdi. Ve böylece, modaya yön verilmiş, mor, moda renk olmuşu. Her ne kadar artık mor renge ulaşmak kolaylaşmış olsa da, asaletini ve prestijini hiçbir zaman yitirmedi. Peki, mor renk bu sentetik boya, sadece kıyafette mi kullanıldı? Hiç sanmıyorum… Peki, başka ne işe yaradı o halde!
Bu sentetik boya üstüne tıp, ordu ve sanat alanında çalışmalar devam ediyordu. 1860 yılında Berlinli kimyacı Robert Koch, verem hastalarından aldığı akciğer doku örneklerini anilin ile renklendirerek, tanı koymada faydalandı. Boyaların, tıbbın hizmetine girmesi, biyoloji ve tıpta yeniliklerin de kapısını açmış oldu. DNA’ların saptanmasında kullanılmaya başlandı.
Savaşlarda ise, hedef belirlemeye yarayan aydınlatma roketlerinde, katkı maddesi renklendiricisi olarak kullanılmaya başlandı. Böylece ileri teknolojinin de kullanım alanına girmiş oldu.
Gerçekten oldukça hayranlık uyandıran bir renk olduğunu kabul etmeliyim. Yine ilginç bir bilgi ile devam edelim isterseniz… Almanya’da 3. Reich döneminde eşcinsellerin mora yakın bir renk ile işaretlenmesine protest bir tavır olarak, Fransa’daki eşcinseller, kendilerini Morlar olarak nitelendirirler. Bu da bihayli enteresan gelmişti bana… Ve yepyeni bir başlıkla devam edelim o halde… Renklerin anlamlarının kültürler arası anlam farklılığı yaşadığını görmüştük; acaba mor renk için nasıl bir bilgi söz konusu…
Güneş doğudan yükseldiğine göre, doğu kültürü ile başlayalım biz de isterseniz… İlk olarak Japon topraklarına gidelim… Uzak doğunun, bu rengârenk ülkesinde, mor renk, zenginlik, nüfus ve imtiyaz sahibi olmanın göstergesidir. Tibet’te kutsal renk olarak kabul edilmişken, İran’da mistisizmin rengidir. Tayland, Brezilya ve Meksika’da durum biraz daha farklı sayılabilir; zira mor, burada yas rengidir ve özellikle dul kadınların mor giymesi tercih edilir. İtalya’da ölüm, şehitlik, acı çekme ile ilintilendirilirken, Amerika’da cesaret ve yüreklilik demektir. Şeref ve cesaretle özdeşleştirildiği için, “mor kalp” kalıbı, cesur insanlar için kullanılmaktadır. İngiltere’de ise; asalet, prestij ve tabii kraliyet cenazelerinin vazgeçilmez rengidir.
Nedense cenaze deyince aklıma cenazelerdeki, o çelenkler ve içindeki çiçekler geldi. Mor renkli çiçekleri düşündüm elbette… Ve tabii Japonya’yı! Neden mi!
Japonya dediğimiz zaman, şüphesiz herkesin aklına gelen ilk kelime ‘teknoloji’dir. Ama diğer yandan Japonlar, gelişmiş şehirleri kadar doğaya olan bağlılıkları ile de bilinirler. İşte, dünyanın her köşesinden ziyaretçi kabul eden bir Japon bahçesi: Mor Salkım Tüneli…
Peki ya, Çin’deki Mor Orman’a ne demeli… Çin’in Ningbo şehri sınırları içerisinde yer alan bu ormanda, turistlerin büyülenmemesi mümkün değil. Tüm çiçeklerin ve ağaçların gerçek olduğu rahatlıkla görülebilen ormanın, her yıl mor yapraklı ve çiçekli bitkilerle doluyor olması, bölgeyi adeta cennete çevirmiş.
Gerçekten de muhteşem duruyor, öyle değil mi? B görseller sizde nasıl bir ruh hali yarattı bilemiyorum ama; ben cidden çok etkilendim ve huzurlu olduğumu hissediyorum. Şimdi tam da bu noktada, araştırmak gerekir ki; acaba mor renk, renk terapide ne anlama geliyor!
Duygu rengi olan mor, çok özel bir renktir. Mistik bir yücelik getirdiği gibi, metafizik gücü de simgeleştirir. Genelde mistikler, büyük sanatçılar, düşünürler, toplumları düşünce ve ideallerle yönlendiren kişiler tarafından kullanılır. Mor renk, kişiye güç verir, yetenekleri pozitif olarak etkiler. Konsantrasyonu arttırdığı gibi, aynı zamanda da meditasyon için çok uygun bir renktir.
Mor renk, insanın başında yer alan en tepedeki çakrayı temsil ettiği için, Taç Çakrası olarak bilinir. Tanrı ile bütünleşmeyi, sınırsız gücü, yaratıcılığı ve bilgeliği yönlendirir.
Buda geleneğine göre, çocukların boynuna takılan taştan mor bir kolye, onları hastalıktan korumakla beraber, onları itaatkâr ve uslu da yapar.
Ebeveynlere duyurulur Mor kolyeyi, şöyle bir kenara not alıyorum anne olarak Evet tabii işin esprisi bir yana ancak şu da bir gerçek ki, renkler psikolojimizi ve ruh halimizi gerçekten etkiliyor. Ev dekorasyonunda da tabii ki bu kural geçerli… Peki mor renk uygulamalı evlerde durum nasılmış! Bir de bu konuya göz atalım mı?
Her ne kadar mor, soğuk renkler arasında yer alsa da, yaşam alanlarında rahatlıkla tercih edilebilecek bir renktir. Morun açık tonları romantik ve sakin alanlar yaratmak için tercih edilirken; koyu tonları ise, daha klasik ve ağırbaşlı bir etki yaratmaktadır. Psikolojik olarak depresif etkiler yaratabileceğinden çok yoğun kullanmamak gerekir. Özellikle bebek odalarında ve yatak odalarında çok yoğun kullanıldığı zaman uyku kalitesini bozduğu ve depresif ruh hali vererek mutsuz ettiği gözlenmiştir. Bu yüzden genellikle giriş kısmı, holler, salon, oturma odaları gibi alanlarda tercih edilmelidir.
Peki, resim sanatında mor ile ilgili neler bulduk acaba!
Rönesans Dönemi resimlerine bakıldığı zaman, özellikle dini resimlerde, melekleri renklendirirken mor rengin kullanıldığı göze çarpmaktadır. Bu rengin maneviyat yönünü dikkate alacak olursak, çok da şaşırtıcı bir durum olmasa gerek… Yine 19. Yy. Eserlerine bakıldığında ise, kraliyet ailesine ait portrelerde, aristokrasiyi vurgulayan mor rengi rahatlıkla gözlemleyebiliyoruz.
Son olarak hep beraber Hİnt topraklarına gidiyor ve Holi estivaline dair bilgi alıyoruz. Hani şu rengarenk tozların ve boyaların havada uçuştuğu festival var ya; işte acaba o festival ne için kutlanıyor ve festivalde mor rengin anlamı nedir?
Hindistan’a özgü Holi festivalinin ya da diğer adıyla “renklerin festivalinin” amacı, baharın gelişini müjdelemektir. Tam da adına yaraşır şekilde rengarenk geçen kutlamalarda, insanlar önce boyaları kendi yüzlerine sürerler, sonra da birbirlerini boyamaya çalışırlar. Dostluğun, kardeşliğin be bir arada olmanın anlamının vurgulandığı bugünde, karşılıklı güven ön plandadır. Karşınızda hiç taımadığınız bir insana boya fırlatabilirsiniz ama bilinir ki, bu zarar vermek için değildir. Her renkten boyanın ve tozun kullanıldığı festivalde, kırmızı cesaret anlamına gelirken, mavi iletişimi sembolize eder. BU iki rengin karışımı olan mor ise, bütünlük demektir…
Baharı müjdelemek için çok keyifli bir yol olsa gerek… Evet, bu bölümümüzün de sonuna geldik… Elimizden geldiğince morun yolculuğuna tarih sahnesinde tanıklık etmeye çalıştık. BU haftalık da bu kadar… Görüşünceye kadar hoş ve multu kalın…
Kaynakça : RENKLERİN DİLİ BELGESELİ _ KANAL B