Mübadele
Yıl 1923, 31 Ocak…
Lozan Antlaşması görüşmelerinde ilk görüşülen konu “Sığınmacıların ve esirlerin durumu” !
O tarihte “Cemiyeti Ahkam” diye anılan Birleşmiş Milletlerin genel sekreteri Nansen’in raporu doğrultusunda İngiltere temsilcisi Lord Curzon bir teklif yapıyor!
“Fiiliyatta,
– Balkan Savaşı sonrasında yüz binlerce Müslüman savaşta yenik düşen Osmanlı ordusunun peşi sıra korku ve panik içinde doğdukları toprakları terk ederek Anadolu ‘ya sığındı.. Hele, 1912 Girit ve 1913 Selanik olayları sonrası! Artık Balkanlar da Müslümanların azınlık durumuna düştüğü düşünülürse,
–
– *Şimdi de, Türklerin Kurtuluş Savaşı sonrası Ortodoks olup, Anadolu’dan kaçan sığınmacı Rumların durumu ve kalanların da azınlık olarak yaşayamayacaklarını düşünülürse,
–
– Gelin, Birleşmiş Milletler’in genel sekreteri Nansen’in raporu doğrultusunda Yunanistan’da yerleşik Müslümanlarla, Türkiye’de yerleşik Ortodokslar arasında değiş, tokuş yapılsın!”
İşte, Balkanlardaki Müslümanlarla, Anadoluda yaşayan Ortodokslar arası zorunlu göçü öngören 31 Ocak 1923’de imzalanan sözleşmeye MÜBADELE SÖZLEŞMESİ denir.! Özetlersek;
– “Anadolu’da yaşayan 1.200.000 Rum (buna Mersin yöresindeki, Hıristiyan olan ve Türkçe konuşan Gagavuzlar ile Karamanlı Ortodokslar da dahildir), Yunanistan’a,
– Yunanistan’da yaşayan 750.000 Müslüman Türk kökenlinin (buna özellikle Girit’teki bir kısım Yunanca bazlı ve Türkçe kelimelerin yoğun olduğu bir diyalekt konuşan Müslümanlar, Makedonca konuşan Pomaklar, Romence konuşan Ulahlar, Rumca (Yunanca) konuşan Patriyotlar ve kendi dilleriyle konuşan Arnavutlar da dahil) Türkiye’ye zorunlu göç olayıdır.
– Türkiye’de sadece “İstanbul kenti ile Gökçeada ve Bozcaada’da” oturan Rumlar, Yunanistan’da ise sadece “Batı Trakya’da” oturan Türkler mübadeleden muaf tutulmuşlardır.”
Tarihimizdeki bu kitlesel ve zorunlu göçe kısaca “MÜBADELE”, bu insanlara da “MÜBADİL” diyoruz.
Elbet, insanların özgür iradeleri dışında devletlerin anlaşarak bir kısım insanı oturduklar yer, ev ve bahçelerinden alıp, başka yer ve başkalarının evlerine yerleştirmek bireyin haklarına tecavüz ve trajik bir olay!.. Ancak, böyle bir sözleşme yapılmadan bu göç olsaydı, her halde şimdi pek çok Hıristiyan; Ortodoks Rum soy kıyımından bize “Ver, yansın” ederdi!
Bizim için bu sözleşmenin bir değeri de, Yunan Devletinin üstü örtülü olarak Megalo-İdea’dan vazgeçtiğini cümle aleme ilan etmesidir!
Zaten, fiili olarak bu göçle Megalo-İdea’nın imkansız hale gelmiştir!
Elbet, bu anlaşma ile Türkiye Cumhuriyeti Devleti de, Yunanistan toprakları üzerinde yaşayan Müslüman Türklerin, Lozan Anlaşması ile çizilen Yeni Türk Devleti sınırlarına zorunlu göçünü kabul ederek, Yunan Devleti topraklarında bir hedefi olmadığını beyan etmiş olmaktaydı.
Zaten, Yeni Türk Devleti’ni kuranların başka ulusların topraklarından bir talebi yoktu ki…
Tek hedefleri Misak-i Milli sınırları içinde yaşayan insanlarda ulus bilinci yaratarak, Yeni Türk Cumhuriyeti’ni egemen kılmak idi.
“Bunu da başardılar, kökümüz nereden gelirse gelsin, Türk Milletinden biri olduğumuza, onlarla inandık…
Türk Milleti zekidir… Türk Milleti çalışkandır… Türk gençliğinin elinde tuttuğu meşale müspet ilimdir….
Bunları söyleye, söyleye bizi Türk kimliği içinde bütünleştirdiler, birleştirdiler…
• “Doğmalardan arınmış akla” onlarla ulaştık…
• “İnsanın ve insan haklarının önemini” onların inşa ettiği Üniversitelerde öğrendik…
• Aydın kafanın, “Evrende hiçbir şeyin ve varılan sonuçları mutlak ve değişmez olmadığını bilecek, hiçbir sonuca asla iman etmeyecek, her sonuç belki değişebilir diye düşünüp tekrar deneyecek kadar özgür ve engin düşünebilen bireylere varmak olduğunu” onlardan öğrendik.
• Düşünebilmenin enginliğinin ve evrimin sonsuzluğunun farkına Laik Eğitimle” vardık..
Eğer, bu gün Ayvalık Yalısı, Çeşme Yalısı, Urla Yalısı, Bodrum Yalısı ve İstanbul Boğazı’nda kalamarı, karidesi meze yapıp, rakımızı içebiliyorsak, bunu Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasına ve Cumhuriyeti kuranlara borçluyuz!.
Kurtuluş Savaşı’ndan yenik çıksaydık, biz Türk’ler, balığı Tuz Gölü’nde görürdük!…
Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasının önemini “Ne Mutlu Türk’üm” diyen Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşlarına anlatmak için artık başka söze gerek var mı?..
“Ben bir insanoğlu, sen bir dut dalı.
Ben babamı, sen ustanı unutma!..”
Aşık Veysel
Onları!.. O günleri unutmayın!.. Hepsinin mekanı cennet olsun!..