Mutluluk saçan ışık
Güneş henüz daha yeni batmıştı. Sonbahar akşamının serinliğinde kah caddelerde, kah sokaklarda ilerledi. Sevdiği yaz akşamlarından geriye kalandan hiç de memnun değildi. Ağaçların arasından geçerken, artık dökülmeye başlayan yaprakları fark etti. Sararmış yapraklarla dolu olan dallar rüzgarın da etkisiyle hareketlendikçe yüklerini yavaş yavaş yere bırakıyorlardı. Kısa süre önce yeşil olan yaprakların bu, kurumuş sararmış haline hüzünlendi. Ömrün sonuna benzetirdi güz mevsimini. Süratlenen rüzgar düşüncelerini dağıttı. Derin bir nefes aldı. Evlerden gelen yemek kokusu ile bir nebze daha kendisine geldi. O gün fazla bir şey yemediği hatırladı.
Boş sokaklarda bir o yana, bir bu yana ilerliyordu. Dünya ne kadar da büyük diye düşündü. Öyle ki ömrü boyunca gezmiş de olsa o kadar çok görülecek yer var ki… Serinlemeye başlayan havada içini kaplayan ürpertiden bir anlık kendini kurtardığında, “keşke her yeri gezip görebilseydim” diye geçirdi. Ama belli mi olurdu. Belki de o güne kadar görmediği yerleri de görebilirdi. Bu umut dolu düşünce bir an serin havanın neden olduğu ürpertiye baskın geldi.
Kendisini tüy gibi hafif hissediyordu. Günlerdir böylesi bir şey yaşamamıştı. Son bir hafta boyunca oradan oraya gitmekten bıkkındı. Ancak, yeni yerler görmek, yeni yiyecekleri tatmak onun için vazgeçilmez bir mutluluk kaynağıydı. “Eğer ölmez de sağ kalırsam, gidemediğim yerlere gider, tadına bakamadığım güzel yiyecekleri de tadarım” diye düşündü.
Soğuk beklenmedik bir şekilde artarken düşünceleri yeniden dağıldı. Artık hareket etmekte zorlanıyordu. Narin bedeni soğuktan, kontrolünü kaybedecek kadar etkilenmeye başlamıştı. Hayatı boyunca yaptıkları aklına gelmeye başladı. Güneşli güzel günler ve kırlar. Rengarenk ve birbirinden çekici çiçekler. Yemyeşil, göz alabildiğine uzanan kırlar. “Ne kadar güzeldi. Acaba yeniden görebilecek miyim?” diye geçirdi aklından.
Bir an bu düşüncelerden uzaklaştığında kendini karanlıkta, sokaklarda buldu. Soğuk, iyiden iyiye vücudunun derinliklerine işliyordu. “Sığınacak bir yer bulmalıyım, hem de çok çabuk” diye düşündü.
Ne kadar zaman geçtiğinden haberi olmasa da durumunun ümitsiz olduğunu fark edebiliyordu. Tam bu düşünceler içerisindeyken bir aralıktan sızan o yoğun ve kuvvetli ışığı gördü. Sanki biri “ışık olsun” demiş ve o ışık da karşısına çıkmıştı. Kontrolsüz bir şekilde ışığa yöneldi. Kaynağa yaklaştıkça daha da parlaklaşan aydınlık, giderek daha çekici geliyordu. Artık, tüm vücudunu biraz önce neredeyse donduracak kadar etkileyen soğuktan eser kalmamıştı. Garip bir mutluluk hissi her yanını sarmıştı. Sanki, zaman durmuş gibiydi. “Belki de ölüm böyle bir şeydir” diye düşündü. Ama artık hiç bir şey, hayat ve ölüm bile umurunda değildi. Kendini, ölümün ötesine geçmiş gibi hissediyordu.
Genç kız odasında ders çalışmaktaydı. Kafasını kaldırdığında masa lambasının içerisinde beyaz yansıtıcı kısımda duran küçük kanatlı böceği fark etti. Odasının kapısına doğru dönüp, bağırdı. “Baba, çabuk gel, lambada bir sinek var”. Babası geldiğinde, eğilip lambanın içindeki beyaz yansıtıcı yüzeyine baktı. “Sinek değil bu” diye aklından geçirirken işaret parmağıyla üzerine kuvvetlice bastırdı.