Müzik Dinlemek İçindir
Müzik, sahiplenilen bir meta olmak zorunda değildir.
Thomas Kuhn’un ifadesiyle “paradigma tutulmasına” kapıldığı için dijitalleşmeden olumsuz yönde etkilenen sektörlerin başında global müzik endüstrisi gelmekte malum. Bu “paradigma sıçraması”nın (paradigm shift) etkisini küçümseyen sektör en büyük darbeyi efsanevi Napster uygulamasının ortaya çıkmasıyla aldı.
Son 40 yılın global ciro rakamlarına bakıldığında Napster’ın çıktığı 1999’da global cironun bir daha yanına yaklaşılamayacak bir zirve yaptığı görünüyor; yıllık 20 milyar doların üstünde bir figür. O gün bugün bu düzeyde bir ciroya henüz ulaşılamadı.
Öte yandan ilginçtir sektör paradigma söylemlerinde altı çizildiği gibi davranmayı da ihmal etmedi. Kendi modeline sıkı sıkıya sarıldı ve diğerlerini bir tehdit olarak algıladı. Üyelerin kendi kişisel bilgisayarlarındaki müziği ücretsiz olarak birbiri ile paylaşmasına olanak tanıyan Napster uygulamasını 2002 yılında “indirdi” indirmesine ama ardından çok daha büyük, bu kez kurumsal, bir oyuncu (yine “dışarıdan”) oyuna girdi. Apple iTunes uygulamasını dünyaya tanıttı.
Bu dijital lanet, o zamandan beri global müzik endüstrisinin yıllık ciro rakamını, fiziksel satışlarda inişe, dijital satışlarda ise (fiziksele yetişemeyecek düzeyde kalsa da) yükselişe sürükledi. 2017 itibariyle dokuz milyar dolarlık toplam cironun %80’i dijital satışlardan geliyor. Bu dijital satışların yarısından çoğu ise tek bir kanaldan elde ediliyor: Streaming! Yani iTunes, Spotify, Pandora gibi global müzik sitelerinden. Bu siteler aylık sabit bir ücret karşılığında yasal olarak sınırsız müzik dinleme imkanı sunuyorlar.
Streaming siteleri esasen ne klasik müzik endüstrisinin ne de Napster’ın dikkate almadığı bir modeli hayata geçirdi. Müziği “sahiplenilen” bir meta olmaktan çıkardı. Müzik dinlemek içindir. Bu siteler dünyaya bu basit gerçeği yeniden anımsattı. Aylık sabit bir ücret karşılığı dilediğin müziği, dilediğin kadar dinle. Internet bağlantın olduğu sürece neden onun dijital dahi olsa bir kopyasına sahip olmak isteyesin ki?
Resme bir şey daha eklemek gerekir doğal olarak: Koleksiyonerlik! Eskiden LP (şimdiki adıyla “vinyl” – vinil) daha sonra kaset ya da CD koleksiyonerliğini müzik dinleme olgusundan ayrı ele almak gerekir. Nasıl ki kişisel kütüphaneler sadece okunan (ya da okunmak için edinilen) kitaplardan oluşmak zorunda değilse, müzik arşivi de illa ki dinlenmek üzere satın alınan LP ya da CD’lerden oluşmuyor.
Öte yandan müzik endüstrisinin istemeye istemeye kendisini dönüştürmek zorunda kalması 2016’dan itibaren fiziksel satışlarda da olumlu bir kıpırdanmaya yol açmışa benziyor. Geçtiğimiz günlerde visualcapitalist.com sitesindeki bir istatistiğe göre sektör 2016’daki 6,9 milyar dolarlık (son 40 yılın en kötü) ciro rakamından sonra burnunu yukarı çevirmiş durumda. Bu kez fiziksel satışlar da dahil olmak üzere.
Özeleştiri olgusunun eşdeğeri global kurumsal iş dünyasında malum “geribildirim”dir. Global müzik endüstrisi de son yirmi yıldır yaşadıklarını etraflıca analiz edip buradan bir ders çıkarmak zorunda. 20 milyar dolarlık cirolar bir daha geri gelmeyecek belki ancak dokuz on milyar dolar düzeyinde seyreden cironun yukarı çekilmesi de imkansız değil. Yeter ki yeni bir paradigma gelip de bir kez daha silindir gibi sektörün üstünden geçmesin. Daha dijital paradigmaya yeni yeni alışıyorken.