Ne Verirsen Yiyorlar…
Vedat Milor, Istanbul’da Set Balık lokantasına gitmiş, ondan, bundan derken masaya yoğurtlu balık mantı gelmiş.
Vedat bey yazıyor, “… Balık mantı. Yoğurtlu. Nasıl mı? Bana göre var olmaması gereken bir yemek… Balık ve dondurulmuş deniz ürünleriyle kalın hamur ve yoğurt…
Bir lokma alıp yüzümü buruşturunca Ferda Bey gülümsüyor. “Çok satıyoruz, çok insan seviyor ve bayılarak yiyor” diyor.”
Konumuz Set’i ocağa oturtmak değil (hadi yırttı Set Balık), konumuz şu “çok insan seviyor, bayılarak yiyor” lafı.
Yine yıllar önce, Izmir Güzelbahçe’de bir balık lokantasına gitmiştik, “ahtapot ızgara var mı?” Varmış.
“Izgara ama”
“Evet abi, ızgara”
Biraz sonra geldi arkadaş, elinde bir küçük boy güveç kabı, içinde de fokur fokur yağın içinde ahtapot parçaları.
Ne bu, ızgara mı?
Evet abi, ızgara
Baktım yüzüne, çocuk dediğine inanıyor.
O masum, ısrar edersem suçlu ben olacağım.
“Peki bırak bakalım” dedim, ya Bismillah …
Bıçak ahtapot üzerinde ileri geri hareketler yaparken incelmeye başladı.
Düşün, kim kimi kesiyor..?
Arkadaşım (Tezcan) “boşver, o bıçak onu kesmeyecek, at ağzına, dişler parçalar nasıl olsa” dedi.
Dinledik Tezcan’ı, lakin ahtapot dinlemedi.
O kadar çiğnemeye damla sakızı erir biter, mübarek ahtapot çiğnedikçe çoğaldı.
Çağırdım o masum oğlanı, “buyurun” diye geldi.
Dedim “Bu ahtapot ızgarayı pişiren usta hala mutfakta mı?”
“Evet” dedi, soru dolu gözleri büyüte büyüte.
“O zaman al bunu götür ona, bir ısırsın, lokmasını da yutsun, bak bakalım başaracak mı?”
“Beğenmediniz mi?”
“Bak koçum, bundan kemer yapsan olur, kamçı yapsan olur, halat yap koca gemiyi limanda tutar ama bundan lokma olmaz.”
Oğlan direnmeye başladı, ben de saçma sapan metaforlarla lafı uzattıkça uzatıyorum ki, lafın kıvamı ahtapota yanaşsın.
Bizim gürültümüzü duyan patron, kasadan kalktı geldi masamıza.
“Ne olei, pi sorun mu var beyfendu?”
Ahanda, patron bizim oralardan.
Durumu anlattım, adam aldı eline tabağı, verdi masum çocuğa, sonra bana döndü “abicugum bu ahtapot izkara değul tabii, ama purda ne verursan yiyila” (bu izmirlinin bir halttan anladığı yok, ne versek yiyorlar demek istiyor)
Memleketin hali biraz da budur.
Konsere gidersin, en berbat icrayı sana müzik diye yuttururlar, bir Allah’ın kulu da ne yuh der, ne domates atar, ne yumurta, ne dereotu, pırasa …
Üstelik, kalkar bir de ayakta alkışlar.
Vekil seçersin, arkadaşın ertesi gün baseni genişler, burnu büyür, ama seçim zamanı geldiğinde de vatandaş o mübarek vekil hazretleri önünde iki büklüm olmayı, vallahi de billahi de savsaklamaz.
Vatandaş bu, yer valla…!
Birbirini de yer, kendini de yer, o kayış parçasını ahtapot niyetine de yer…
Onun için, yenilene değil, biraz da yenilmeyene bakmayı bilmek gerek.