Nefret Söylemi ve Tolerans
Nefret söyleminden kaçınmak şartsız olarak herkesi bağlar. İdrak etmedikten sonra “yaratılanı sevdik, yaradandan ötürü” demek ise hiç bir anlam ifade etmez!
Nefret söylemi sadece bir grup için mi geçerlidir yoksa herkesi mi bağlar? Özellikle sosyal medyadaki içerikler incelendiğinde sanki nefret söylemi hep ötekinin dikkat etmesi gereken bir husus gibi. Örneğin A takımını tutan için nefret söylemi A takımını tutmayanların hassasiyet göstermesi gereken bir olgu; ama kendisi bundan muaf.
Bu durum tabii özellikle dini ve siyasi konularla ilgili etkileşim içinde olanlarda zirve yapıyor. Yanlışlıkla birisi kişinin dini ya da siyasi inancı hakkında bir eleştiri mi getirdi, derhal hiçbir sınır tanımadan cevap veriliyor. Konuya bu şekilde yaklaşan, kendi dini ya da siyasi inancının hiçbir şekilde eleştirilemeyeceğine nasıl kanaat getirmiş sorusu ise havada asılı kalıyor.
Nefret söylemi sadece tepkisel içeriklerde gözlenmiyor. Kişi kendi düşünce ya da inancı ile uyuşmayan bir konu hakkında içerik yazarken de nefret söylemi sınırlarını zorlayıp zorlamadığını dikkate almayabiliyor. Örneğin belli bir dini inancın temsilcisi olduğu giysilerinden belli olan bir bireyin tasvip edilmez bir videosunu paylaşıyor ve videonun altında o dini inancı topyekun yerden yere vuruyor.
Öte yandan bir başkası; köktendinci bir kişi ya da grubun yaptıklarını o dinin tamamına tahvil ettiğinde o köktendinci ile aynı dinden olduğu için buna isyan ediyor. E sen bir kişinin kabul edilmez görüntülerini baz alarak öteki dini topyekun mahkum ettin ama? Olsun, çünkü o başka dinden. Öteki olunca nefret söylemi mübah !
Nefret söylemi illa ki karşılıklı bir uzlaşma ile sağlanabilir diye bir kural da yok. Yani öteki benim inancıma dil uzatmasın ki ben de onunkine dil uzatmayayım. Böyle bir kural yok. Öteki senin inancına karşı nefret söyleminde bulunuyor diye senin de nefret söylemine başvurman gerekmez (ama örneğin islamda “kısas” var diyenler onun devamını da unutmamalı; affetmek kısastan daha muteberdir).
Öte yandan bir kişinin, takımın, partinin, kurumun vb belli bir konuda yetersiz olması, ehil olmaması eleştiri sınırının nefret söylemini dikkate almamasını meşrulaştırmaz. Eleştirilenler nefret söylemi olgusuna yabancı dahi olsalar! Her birey, kurum vb kendi yaşam imkanlarının ona sundukları çerçevesinde bilgileniyor, bilgi dağarcığını genişletiyor. Kişinin herhangi bir konuda gelmiş olduğu bilgi düzeyi, ona daha alt bilgi düzeyinde olanları nefret söylemi bazında eleştirme hakkı getirmez. Bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıp derken mutabıkız ama bilmiyor diye birine ikinci sınıf vatandaş muamelesi yapmaktan da geri kalmıyoruz.
Ülkemizde birbiri ile karıştırılan iki olgu da tolerans ile hoşgörü kavramlarıdır. Adı her ne olursa olsun temel mentalite kıyaslanan iki tarafın da özde denk olduğunu kabul etmekten geçer. Bu denklik “insan olmak”tır. Onun dışındaki, üstündeki tüm sıfat, ünvan ya da etiketler referans alınmaz; kişisel tercih olarak kategorize edilir. Hele hele kişinin fiziksel, ekonomik ya da başka bir açıdan “güçlü” olması hiç dikkate alınmaz.
Nefret söyleminin işaret ettiği de bu anlamda tolerans (ya da hoşgörü) bakış açısına bağlıdır. İnsan olduğumuz için karşımızdakini denk göremiyorsak, nefret söylemi batağından kurtulmak kolay olmayacaktır. İdrak etmedikten sonra “yaratılanı sevdik, yaradandan ötürü” demek bir anlam ifade etmez!