Neymişiz be abi…
Her milletin kendine münhasır, geleneksel hale gelmiş bir tür halleri vardır. Bu sefer yazarken biraz öz eleştiri yapıp, tebessüm ettirmeyi amaçlayarak yazdım. İçeriği oluştururken de iki kaynaktan alıntı yaptım. Biri “Türkleri anlama sanatı” isimli bir kitap, diğeri ise İpsos’un 2018 “Türkleri anlama kılavuzu” isimli araştırması. Kısaca neymişiz görün istedim.
Çocuk yüzmeyi çabuk öğrensin diye babası tarafından kucaklanıp denize atılır…Türkiye’de babalar sahillerin olmazsa olmazlarıdır. Yüzme öğrensin diye çocuklarını kucaklar ve ‘Sıkma kendini, rahat bırak’ diye suya atarlar. Bahane de hazırdır. ‘Olur mu? Bak Rusya’ya. Orada çocukları doğar doğmaz havuza atıyorlar, yüzmeyi öğrensin diye. Olimpiyatlarda görüyoruz herhalde…’
Hesap ödeyen erkek, hesabı ödemek için gereken işlemi masanın
altında yapar. Türk erkeği ödediği hesabı masadakilerin görmesini istemez. Eğer görürlerse ayıp olacağını düşünür ve karşıdakilerin ‘Ulan amma da görgüsüz herif, hem ısmarlıyor hem de hesabı gözümüze sokuyor’ demesinden çekinir. Böyle bir davranışa bir de Eskimo erkeklerinde rastlanılabilir. Hesabı açıkta ödeyen Eskimo’nun eli haliyle donacaktir.
Türkiye’de; ilk ve orta öğretim, üniversite, yüksek lisans, doktora fark etmez, sınav kağıtları dağıtılırken, bir öğrenci mutlaka ‘Hocam istediğimiz sorudan başlayabilir miyiz?’ sorusunu sorar. Aynı öğrenci, öğretmen haftaya sınav yapacağını bildirdiğinde ‘Kaçıncı sayfaya kadar sorumluyuz hocam?’ sorusunu soran ama yine de sınava çalışmayan öğrencidir.
Tüm ısrarlara rağmen misafir ‘Yemeyeceğim yeter!’ diyorsa, ev sahibi son kozunu değerlendirir ve ilahi gücü cümle içinde kullanıp; ‘Bak Allah’ın adını verdim’ diyerek misafiri köşeye sıkıştırır. Misafir bunun üzerine midesi dolu olsa da, ilahi kudret korkusundan midir kaçış yolu kalmamasından mıdır, ne var ne yoksa bir çırpıda yer.Aynı misafirlikte biraz büyük bir çocuk varsa mutlaka ‘Geçen bunu hamama götürdük. Babasını da getirseydin bari dediler’ geyiği mutlaka yapılır. Durakta değil de, her el kaldıran yolcu gördüğünde duran otobüse halk otobüsü denir. Halk otobüsü halkı kırmaz, durur.
İşyeri açılışının yapıldığı gün satılan ilk üründen elde edilen para (siftah parası) bereket getireceğine inanılıp çerçevelettirilir ve duvara asılır. İşyerleri açılışı çok onemlidir. Alışveriş yapanlar ürünlerin gerçek karşılığını değil, gönüllerinden geçeni kasaya bırakırlar. İlk alışveriş parası herkese gösterilir. Üzerinden araç geçsin ve temizlensin diye işyeri paspasları cadde ortasına fırlatılır. Sinek avlayan esnaf Türkiye’de temizlik hastası kesilir. Alır eline hortumu baştan aşağı dükkanının bulunduğu caddeyi, kaldırımları bir güzel sular. O da yetmez, yandaki caddeleri ve sokakları da sulamayı iş edinir. O arada paspaslar da temizlikten payını alır. Misafirlikte kolonya ikram edilirken büyüklerin ellerine çocukların kafasına dökülür. Halk otobüsünün belediye otobüsünden tek farkı budur. Şehirlerarası otobüs yolculuklarında kan bağı yoksa (karı, koca, yeğen, yenge gibi) bayan yanına erkeğin oturması firma tarafından kabul edilmez..
Türkiye’de en önemli namus bekçileri otobüs muavinleridir. Muavinlere göre birbirlerini hiç tanımayan iki karşı cinsin, mesafe olmaksızın seyahat etmesi, ateşle barutun birbirine bitişik iki koltuktan bilet alması gibi bir şeydir. Buna asla izin vermezler. Ancak gidilecek yol boyunca erkeğin yanına oturtmadıkları genç kızı incelemeyi de ihmal etmezler.Gelinin belinde yer alan kırmızı kuşak bekareti simgeler. Damadın elbisesi üzerinde renkli bir çaput parçası, herhangi bir işaret bulunmadığından cinsel geçmisi hakkında fikir yürütmek mümkün değildir. Aslında bu geçmişle pek ilgilenen de yoktur.
Kafa bir yere carptığında şişmesin diye ciğnenmiş ekmekle ovalanır. Türklerin ‘Kendi kendine tedavi’ yöntemleri sadece bunlarla bitmez. Ağrı olan yere sıcak tuğla konulur, ısıtılmış çay bardakları ile sırt çekilir.
Arpacık çıkmış göze sarmısak sürülür. Sarılık olmuş kişiye kendi idrarı içirilir. Kesilen ve kanayan yere tütün basılır. Paslı çivi batan yer, sopayla dövülür. Burkulan yere biftek bağlanır. Yanan yere diş macunu sürülür. Bütün ilaçlar buzdolabında saklanır. Buzdolabının kola, su, gazoz koyulan bölgesi ilaçlara yetmeyince, ilaçlar yumurtaların bulunduğu alanda, kurumuş yarım limonlara komşuluk yapar. Sokak ortasında aşka gelip sevişen, kedi, köpek at gibi hayvanlar önce ‘Host, kist, pist, aloooo’ denilerek uyarılır. Sevişme halinin devam etmesi durumunda hayvanlar sopa benzeri bir cisim kullanılarak ayrılır.
Üc-beş güvercin bir araya gelip bulduklari kırıntıları, kafalarını delirmişcesine öne arkaya sallayarak tetikte yerken, kendilerine doğru aniden koşan birini gördüklerinde topluca kaçarlar.Güvercinler neden böyle bir davranışla karşılaştıklarını anlamazlar. ‘Kışşşşt’ diye ses çıkarıp güvercinlerin ortasına dalan bir Türk’ün de anlaşılacak bir hali yoktur zaten…
Ülkemiz insanının nesilden nesilden geçen alışkanlıkları, gelenek ve görenekleri bir yana fiziki özellikleri de ilgi çekici durumda. Genel olarak insanımızın göz rengi kahverengi ve siyaha yakın koyu kahverengi. Aramızda mavi göze sahip olanların sayısı ise 3.2. milyon. Saç rengimiz de göz rengimiz gibi koyu. Kadınların boyu 1.60-1.6 4cm civarındayken, en çok 38 numara giyiliyor, kilo oranları ise 60-64 arasında. Erkeklerde ise bu oranlar; 1.70-1.74 cm boy, ayak numarası olarak 42, kilo olarak da 70-74 arasında gidiliyor. Nüfusun %13’ü burcunu bilmiyor, burç sıralamalarınad ise en çok oğlak burcu birinci olurken yay burcu sonunda oluyor. Kadınlarımızın %67 hiç oje kullanmamışken, bireylerimizin %18’i parfüm, %27’si ise deodorant kullanmıyor. Mesleki açıdan bakarsak; ülkemizin %29’u ev kadını, %12’si emekli, %31’i bir şekilde çalışıyor, %20’si eğitim yapıyormuş ve %8’i ise şimdilik işsiz.
Genele bakarsak ülkemizin %40’ı kredi kartı kullanıyor, %17’si TC kimlik kartını yenilemiş, %50’sinin sürücü belgesi var, %16’sı da pasaposta sahip. Tasarruf yapmak için en çok nakit ve altın biriktiriyoruz, %40’ımız ise hiç tasarruf yapamıyor.
Peki nelere inanıyoruz? Türkiye’nin büyüme oranına inananların sayısı %25, öldükten sonra yeniden hayata gelmeye inanma %39 iken %72’si de kaderci.
Sosyal güvencedeki duruma gelince; %70 SGK’lı, %5’i özel sağlık sigortasına ve %4’ü bireysel emekliliğe sahipken, %21’inin hiçbir güvencesi bulunmuyor.
Nasıl yaşadığımızı merak ettiniz mi ? Toplumun %63’ü kendi evine sahip, %24’ü kirada oturuyor, %11’ininde tuvaleti hala evinin dışında. Her 10 haneden 8’inin duvarında saat bulunurken, %44’ünün duvarında takvim asılı. En sık aktivite %83 ile TV izlemek,%15 ile gazete okumak. Sene içinde yurtdışı tatili yapanların oranı %8 iken, hiç gitmeyenlerin oranı ise %90 şeklinde. Yılda birkaç defa yurtiçinde tatil yapanların sayısı %15, hiç gitmeyenlerin sayısı ise %34’tür. Eğlence durumumuza bakacak olursak; %78’imiz hiçbir şekilde gece eğlencesine gitmiyor, %44’ümüz sinemayada gitmiyor. Ancak iş sosyal medya olunca, %54’lük oranla yarımızdan fazlasının dijital ortamda var olduğunu söyleyebiliyoruz.
Ülkemizde ayakkabı ile eve girmeyen oranı%87, girenlerin oranı ise %1 şeklinde. Akşam yemekleri %50 mutfak masasında yeniyor, %32’lik bir dilim yer sofrasını tercih ediyor. %78’iise hiç alkol tüketmiyor. Aslında sigara içen %42 içmeyen ise %58… 🙂
İnanç konusunda %87’imiz Allah’a inanmanın huzur verdiği görüşündeyken, %71’inin dini inançlarının gerekliliklerini yerine getirdiğini söyleyebiliriz. Gençlerimizin %71’i iyi bir meslek ve kariyer sahibi olmakla ilk sırayı alırken, %58 huzurlu ve mutlu olmak, %48 ise aile kurmayı hayal ediyor.
En çok güvendiklerimiz arasında; %78 ile polisler birinci olurken, %77 ile ordu ikinci sırada, %48 ile sağlık sistemi üçüncü sırada geliyor. En çok tehdit gördüklerimiz %72 ile terör, %67 ile iç savaş ve %65 ile ülke topraklarının bölünmesigeliyor. Gelelim medyaya. Gazete okuma oranının %15 olduğu ülkemizde en çok okunan gazeteler sırasıyla; Posta, Hürriyet ve Sözcü. Televizyonda en çok izlenenler ise tüm programlar genelinde %61 ile haber ve haber proglamları, %58 yerli diziler ve %42 yarışmalar olurken haber almak amacıyla %60 oranında sosyal medya kullanıyoruz.
Benim bu araştırmada en beğendiğim nokta ise medyada görülen reklamların %60’ına güveniliyor olması. Reklamı sevin, hem sizi geliştirir hem de beyni çalıştırır.
Yazımın son kısmında ise ülkemizde gelişmekte olan tutumlara değinmek istiyorum. Genelimizin %77’sinin geçmişe özlemi artmış, %68 ile eve kapanır olmuşuz, %57’miz ise tutumlu olup geçinmenin derdindeyken, sağlıklı yaşamla popüler milliyetçilik anlayışının arttığını ve %53’lük bir orana sahip olduğunu görüyoruz. Buna ek olarak da şiddet korkumuz 5 puan artarak %55 seviyelerine ulaşmış. Dünyanın en güzel ülkelerinden birinde yaşıyoruz. Doğal kaynak açısından birçok şeye sahip olarak, dört mevsim altında her gün umutla yeni bir güne başlıyoruz. Bu ülkeyi, toprağımızı sevelim. Özgürce yaşamak için dik duralım.