Ölümsüzlük…
Gece çöktü yine sanrılar işbaşında. Tavandan sarkan lamba, plastik tabak, bardak, camın önünde demir parmaklıklar hepsi yine benimle.Kendime zarar vermemeliyim diye hep bu önlemler. İnsan niçin kendine zarar versin ki?
İnsana zarar veren kafasının içindeki yabancıların konuşmaları ve onları susturmaya çalışan kendi sesi.
Mutluluk nedir?
Neyin peşinde koşmalısın.
Hedefin ne olmalı…
Ölümsüzlük.
Evet klişe cevap bu. Peki ölümsüzlük nedir?
İnsanlığın kilometre taşları, bu güzel tuğlalar kimin eseri?
Fleming, Curie, Einstein, Goethe, Mozart, Da Vinci, Picasso ve daha niceleri öldü mü?
Kimim ben?
Var oldum mu?
Bildim mi?
Sonsuza kadar bunu mu arayacağım?
Sonsuz var mı?
Bitiş ölüm mü?
Doğmuş olmak yeterli mi?
Her canlı doğar, büyür ve ölür.
Bu döngü insan için yeterli mi?
İnsan olmanın ana amacı ne?
İnsan kendine zarar veriyor. İnsanın düşünceleri nerden geliyor?
Sezgi nedir.?
Bazı insanlar, bazı insanlardan nasıl daha fazla hisse sahip.
Kendimden iyi biri çıkarmalıyım. Kendimden iyi biri çıkmayacaksa onu yok etmeliyim.
Kötü düşünce nasıl oluşuyor?
Genlerimizin bu konuda suçu var mı.? Eğer varsa kötü anne babalar çocuk doğurmamalı. Kötülüğü dünyaya kim getirdi?
Kaygı duyan insan olmaya mı başlıyordur?
Odanın dışında bir ses, plastik tabakta yemek, sakinleştirici veren hemşireler.
İnsan bu odada iyileşir mi? İnsanın iyileşmesi için insana ihtiyaç yok mu? Tek başına bırakılan insan, insanlıktan çıkmaz mı?
İnsan yalnızken derine doğru iniyorsa kim onu tekrar yüzeye çıkaracak.
Farkında olmaya başlamak kendinle yakınlaşmak mı? Yoksa kendinden uzaklaşmak mı?
Penceremden güneş ışığı girmeye başladı. Sıcacık oluyor sırtım. Birazdan ekmek kırıntılarını yemeye kuşlarımda gelecek.
Aslında konuşacak birileri kapıdan girse. Konuşsak belki iyileşirim. Aslında iyiyim, ama beni sürekli iyileştirmek adına kötüleştiriyorlar.
Beni anlasalar aslında.
İnsan insanı anlarsa belki kötüyü yok ederiz…