Özgür Köleler
“Kimse özgür olduğunu sanan köleler kadar ümitsizce köleleştirilmemiştir.” Goethe
Özgürlük, birinin engellenmeden ya da sınırlandırılmadan istediğini seçebilmesi, yapabilmesi ve hareket edebilmesi durumudur. Özgür irade fikrini içerir. İstediğini yapmak değil, istemediğini yapmamaktır özgürlük…
Peki, neden isteyerek bilerek hevesle, özgür köleler oluyoruz?
Cevap basittir. Sıradan insan düşünmek, birey olmak istemez. Bir başkası onun için düşünsün, tercihleri yapsın ister. Kolaycıdır, tembeldir. Biat eder, özgürlüğünü hegemon bir iradeye seve seve bırakır ve rahatlar. O nasıl yaşayacağını neye inanacağını, nasıl davranacağını yerine belirleyecektir.
Efendisi gibi gördüğüne gerektiğinde “Hayır” diyebilen kişi, köleliğin zincirlerini kırıp atabilecektir. Hiçbir şey kader değildir; özgürlük bir çaba ile kazanılır. Gökten zembille inmez; bedel ödenmeyen özgürlük insan gruplarına hediye edilirse değeri bilinmez ve gün gelir eski bataklıktaki hayatlara geri dönüş olabilecektir.
“Sorgulanmamış bir yaşam, yaşamaya değmez.” Sokrates
Kendi benliğini keşfedemeyenler, kendini bulamayanlar daha da kötüsü aramayanlar; kendi gibi olamayacaklarından sadece bir grup halinde var olabileceklerdir. Kendini bir gruba ait görme ve bu grubun da bir hegemona biat etmesi tehlikeyi daha da büyütecektir. Bu durumda bu topluluğun uçlara giden duygusal travmaları toplumu da etkileyecek; başa geçip bu gruba yön çizen lider ile amaçlar daha da vahşileşebilecektir.
Kendini ait olduğu grubun kaderi ile ortak kaderde görenin sonu “öl de ölelim”e kadar gidecek bir ruhsal sakatlıktır. Sayısal yığın düşünmediği, sorgulamadığı için kör taassup bünyeye hâkim olacak ve gitgide daha da saldırganlaşacaktır. “Herkes bize düşman, mağduruz biz, ezeli ebedi mağdur, bize bizden başka dost yok, gücü kaybedersek hep birlikte yok olacağız, kıymetli yalnızlık” politikaları toplulukları çok yüksek bir uçurumun dibine kadar getirir. Hegemon yapılar kişisel ikballerini düşünerek bu noktada bile ceberutlaşırsa sonları çukurun dibini boylamak olacaktır. Tarihte birçok örnekleri mevcuttur. Mezarlıklar kendilerini vazgeçilmez zanneden çokça ruh hastası ile doludur…
Köle gibi yaşamaktansa, ölmeyi tercih eder her “İnsan gibi İnsan”
İşler çığırından çıkarken her konuda konuya atlayıp: “Peki, siz ne yaptınız, siz sorumlusunuz” diye söylenip duranları bir kenara koyup rezaletin sosyolojik ve psikolojik kökeni, eğitim eksikliği, sebepler ve sonuçları hakkında boş vakitlerde bolca analizler yapması önerilir… Nietzsche, insanlar arasında yapısal farklılık olduğunu ve efendilerin ve kölelerin her çağda var olduğunu ve bundan sonra da var olacağını, çünkü bunun yapısal bir sorun olduğunu ileri sürmektedir. Kendisi köle olan, bunu içten içe bilen ama kendine itiraf edemeyen biatçi mekanizmalar; özgür olmak isteyenlerden gizliden gizliye nefret ederler. Köleler efendilerinden nefret etmektense, özgür ruhlu kölelerden nefret etmeyi tercih ederler. Böylesi daha güvenli ve kolaydır. Nefret edilen farklı olandır; sürüden olan, herkes gibi olan değil…
Özgürlük, insanın, her türlü dış etkiden bağımsız olarak kendi istencine, kendi düşüncesine göre karar vermesi durumudur. Varoluşçulara göre özgürlük, bireyin toplumdan ve onun nesnel yasalarından sıyrılışı demektir.
Komün, kendi gibi olmayanı fethedilecek toprak gibi görür. Bayraklar çekilir, hücum edilir. Herkes gibi olanın tarih boyu süregelen kendi gibi olana nefretidir bu. Yığın zihniyetinin egemen olduğu zamanlar bu durum vahşice yaşanır. Kendini özgür zanneden kölelerden daha zavallı bir durum olamaz bir insan için. Bu modern, özgür kölelerdir… Cahil bırakılanlardan her daim faydalanılır, sömürülür. Cehaletten sıyrılan, aydınlığın ışığını zihnine yansıtan ise kendini kullandırmaz. Böylelikle her konu; her yolun Roma’ya çıktığı gibi eğitime çıkar…
Olgunlaşmamış insan özgür de olamaz!
Kölelik, bir insanın başka birinin malı ve mülkü olmasıdır. Modern çağ köleliği ise özgür köleliktir. Kendi kararını kendi verdiğini zanneden, hayatına kendi sahip çıktığını sanan sadece topluluk olarak var olabilen bir kral, padişah, dini lider, güç sembolü peşinden sonuna kadar giden; onunla kader birliği eden, ona biat eden yapılardır.
Eğitimsiz geniş kitleler, tutumları, hayata bakışları ve yaşayışları itibarı ile varlarını yoklarını bir üst iradeye bırakma eğilimindedirler. Ne eylerse o iyi eyleyecektir. En kolay çözüm budur. Bir isim belirlerler ve peşinden ölüme giderler. O ismi aradan çekip çıkarttığınızda bir anda kalakalıverirler. Yeni bir isim daha bulup bu sefer de ona biat edip yaşamlarını sürdürürler. Bu güce biattir. İnsanın özünün zayıflığı ve tembelliğidir. Zihni tutsaklıktır. Olgunlaşmamış insan özgür de olamayacaktır. Risk almayıp, çaba sarf etmeyip, okumayıp, sorgulamayıp armut pişsin ağzımıza düşsün beklentisinin sonu budur… Sonuç, cehaleti erdem görüp, bağırıp çağıran “bir bilen” bulup ona sarılmak olacaktır…
Özgürlük, kendin olmak cesaretidir. Özgür olarak doğarız sonra yavaş yavaş unutmaya başlarız. Hatırlama zamanımız artık gelmedi mi? Kendimiz dâhil her şeyden özgürleşmemiz gereklidir. Fikren hür olabilmek için; kişinin tüm önyargılarını, inanç ve değerlerini, koşullandırmalarını ve yaşam boyu süren kuşatma ya da dayatmalarını, aidiyetle ilgili bağ ve bağımlılıklarını, sorgulaması gerekir. “Gerçek İnsan”, sürekli değişim ve gelişim içerisinde olmalı ve yeni düşüncelere, fikirlere açık olmalıdır.
“Kaçarak değil, kalarak özgürlük”
“Ya benim gibi olacaksın ya da yok olacaksın” tavrı tarihte yığınların farklı gördüklerine reva gördükleri tavırdır. “Benim olsun” der yığın, olamıyor ise “benim gibi olsun”… Özgür bir yaşam gökyüzünden zembille gelmez; her gün mücadele ederek kazanılır. Kitleden, rahatsız edici yapıdan kaçarak da özgürleşilmez. Fikren savaşarak, seyirci kalmayarak özgürlükler kazanılır.
Bedel ödemeden hür olanlar, özgürleşenler bu değerlerin hiç kıymetini bilmezler. Tarihte halkların talep ettiği özgürlükler kalıcı olabilmiştir, onlara hediye edilenler değil. Daha kendi fikirlerini hür kılamamış insanların bir araya gelip oluşturdukları topluluklar yolun başındadırlar. Geçirmeleri gerekli evrim vardır. Bu evrimi geçirmemiş geri kalmış toplumlar önlerine konan gülün değerini bilmeyecek alıp fırlatacak, önlerine serilen kırmızı halıda ayakkabılarını silecek, hediye edilen birer mücevher gibi olan değerleri kirletip bir kenara atacaklardır. Evrim ancak büyük bir eğitim seferberliği ile olabilecektir.
Özgür kölelerin ekseriyeti oluşturduğu toplumlarda nefes almak zorlaşacak, vasat egemen olacak ve değer atfedilen her şey zaman içerisinde yok olmaya yüz tutacaktır. Bu noktada duruşunu korumak mutlaka olması gereken; fikri ifade adeta elzem; kitleden kaçıp bir kenara sinmeyip, şövalye vari fikri mücadele ise kutsaldır. Elbirliği ile yapacağımız çabalarımızın karşılığını vereceğine dair umudumuz ise her daim bakidir…
Platon’un dediği gibi: “Işığa kavuşmak için karanlığa meydan okumak gerekir!”