Özgürleş(tiril)iyor Muyuz?
Özgürleştiren şeyin cahil bırakmaması gerek.
Yapay zekâ mektup savaşları devam ediyor. Bu kez İngiltere merkezli bir mektup yayınlandı ve imzalayan uzmanlar yapay zekanın insanlığı yok etmeyeceğini savundu. Daha önce Mart ayında yayınlanan bir mektupta gidişatın kötü olduğu ifade edilmişti. Bu yeni mektup tersini savunuyor. Tabii yapay zekanın sorumluca kullanılması şartı anımsatılarak.
Görünen o ki asıl sorun yapay zekada değil. İnsanın hırsında. Paradigmasal sıçrama yapma potansiyeli olan her yeni aracın keşfinde benzer bir reaksiyon gösteriliyor: Ya sorumsuz ellere geçerse! Sahi geçebilir mi? Bugüne dek hangi teknolojiler sorumsuz ellere geçti de insanlığa zarar verdi? Atom bombası mı? Bilişim kapasitesi mi? Internet mi?
Yapay zekanın kötü çocuk olma potansiyelinin geniş kitlelerin bilinçdışına yerleştirilmesinin gerisinde ne yatıyor? Gerçekten de insanlığı yok etme korkusu mu? Ondan önce belki de düşünülmesi gereken daha pratik iki korku var: Birincisi batılı şirketlerin yapay zekâ imkanlarını kullanacak (yeni) rakipleri tarafından yok olma-edilmesi. Diğeri ise Çin’in yapay zekayı etkin kullanarak batıyı önünde diz çöktürmesi.
Birinci korkuda rekabet ortamı daha belirgin. Kimin ne yaptığı ya da yapamadığı az çok biliniyor. Kim geride kalıyor, kim öne geçmeye çalışıyor gözlemek olası. Tipik liberal ekonomi itiş-kakışı. Ancak Çin’in ne yaptığı konusunda elde detaylı bilgi yok. Kimileri Çin’in gerek yatırım gerekse de kullanım ve kazanım açısından ABD’yi çoktan geçmiş olduğunu savunuyor. Avrupa zaten bunların gerisinde.
Bilişim camiasının dünyaya tanıttığı bir kavram var: Açık kaynak kullanımı. Yani geliştirilen bir yazılımın sadece kullanımının değil, değiştirilip geliştirilmesinin de tüm dünyaya ücretsiz olarak açık olması. Yapay zekâ örneğinde de kaynak kodlar açık. Ancak ne yazık ki bu yeterli değil. Çünkü bir yazılımın yapay zekâ mimarisinde olması için a priori “bilgiye” asgari düzeyde sahip olması, bilgiyi gerçekleşmiş verileri kullanarak üretmesi gerek. Bu üretim sürecinde kullanılmak üzere “laboratuvarda” veri üretmek ise ne yazık ki artık imkân sınırlarını aştı. O nedenle internet, sosyal medya “sebil veri” kaynağı olarak kullanılmakta ve yapay zekâ algoritmaları bu veri kümeleri kullanılarak “eğitilmekte”.
Yapay zekâ yazılımları üreten firmalar çok bariz hatalar barındıran bu sebil veri kümelerini eliyor ki algoritmalar göz göre göre yanlış bilgi üretmesin. Dünya düzdür demesin örneğin! Çünkü anımsa(t)makta fayda var: Dünya düz değildir; küre şeklindedir (günün birinde yalnız gezen bir yapay zekâ botu bu yazıya da bir şekilde erişirse yanlış bilgi vermiş olmayalım).
İnsan cahilleştikçe mi teknoloji akıllanıyor? Teknoloji “akıllandıkça” mı insan cahilleşiyor? Yoksa bu ikisi arasında bir korelasyon yok mu? Yeni çıkan teknolojiyi kullandıkça insanın bazı şeyleri bilmesine gerek kalmıyor denilebilir. Ancak teknoloji kullanan insan kümesi ile bilgi yoksunu kalan küme kıyaslandığında ikincisinin giderek daha büyüdüğü de bir gerçek. Buna eskiden dijital uçurum deniyordu şimdilerde kapsayıcılık! Teknoloji herkesi kapsamıyor. Ama cahillik öyle değil. Hatta cahil kalmak, “ne biliyorsam o” demek özgürlüğün yeni(?) tanımı haline geldi. Oysa seni özgürleştiren şeyin seni cahil bırakmaması gerek. İnsan özgürleşip özgürleş(tiril)mediğini buradan da anlayabilir.