Platon ve Filozof Krallar
“Toplumlar, filozofların kral, ya da kralların filozof olduğu güne kadar, rahat huzur yüzü görmeyeceklerdir.”
Platon‘un sözleri. Nam-ı değer ‘Aristokles ‘ ya da Maşrık tabiriyle ‘ Eflatun ‘ . Kimilerine göre aristokratik, eşitsizlikçi oligarşik görüşler. Kimilerine göre ise, insan düşüncesine evrensel bir temel oluşturabilmek için, aklın üstünlüğünü ve yönetimin akla ait olduğunu, felsefî düzeyde kanıtlama girişiminden başka bir şey değil.
Platon, Antik Yunan ‘da, ‘ Altın Çağ ‘ da ilk akademiyi kuran filozof olarak da biliniyor. Dokuz yüz yıl süren bir felsefe okulu. Platon okulu. Felsefeyi sokaklardan dört duvar arasına taşıyan Platon şöyle söylüyordu:
“İnsanlar bir mağarada yaşıyor. Yüzleri de mağaranın duvarına dönük. Bu duvarda yansıyan canlıların gölgelerini görüyorlar. O gölgelere göre yorum yapıyorlar. Oysa yüzlerini mağaranın ağzına dönseler gerçekle karşılaşacaklar. “
PLATON FELSEFESİNİN ANA TEMASI
“Ruh ölümsüzdür ve birçok defalar yeryüzüne gelmiştir. Bu arada yeryüzünde ve Hades’te (öbürdünyada, yeraltında ) bulunan her şeyi görmüştür. Yeryüzünde (doğada) her şey de birbirine bağlı olduğu için, ruh bunlardan birini görünce, sürekli bir araştırma ile ötekilerini de bulabilir ve anımsayabilir.
Ruhta doğru tasavvurlar, önce, bilinçsiz bir halde bulunurlar; bunlar, ilkin, bir rüya gibi kımıldanır; uygun sorular ve araştırmalarla sonunda aydınlık bir bilgi halin gelirler.
Öğrenmek, eskiden bilinmiş bir şeyi yeniden hatırlamaktan, anımsamaktan (anamnesis) başka bir şey değildir. “
Bu anlayış , Platon, felsefesinin iki anagörüşünü açıklamaktadır .:
1-Ruhta bilinçsiz bir halde bulunan doğuştan tasavvurların olduğu,
2-Doğru sanı ( orthe doxa) ile bilgi (episteme) arasındaki karşıtlıkların varlığı.
Platon felsefenin bilgi anlayışından doğan ana metafizik düşüncesi, iki dünyanın ayırt edilmesine dayanmaktadır. Bu dünyalardan biri varolanı, öteki ise hep oluş halinde olup hiçbir zaman varolmayanı içine alır.
Birincisi akıl bilgisinin, ikincisi de doğru sanının konusudur.
Platon’un ideal devletinin yasası, tam bir aristokrasidir, “en iyilerin”, yani bilgililerin, erdemlilerin, elitlerin başta bulunmasını isteyen bir devlet biçimidir.
Bu devlette kanunların konulması, topluluk hayatının düzenlenmesi işi filozoflara, bilge kişilere verilmiştir.
Politea diyalogunda Platon yalnız yukarı zümreyi ele alır, bunlar devletin bekçileridir (phylakes). Halk (demos) bilgiye değil de, gelenek –göreneğe dayanan erdemlere değer vermekte devletle ilgilenmemektedir.
Ama koruyucular (askerler ) takımı da kesin anlamında erdemli değildir, çünkü bunlar da felsefi bilgiden yoksundurlar. Bunlara verilen eğitim, ancak kendilerini kabalıktan, kırıcılıktan kurtarıp onlara ölçülü bir cesaret sağlar.
Devlet öğretisinde Platon halkı kendi haline bırakır. Halk avamdır. Elitler, koruyucular aracılığıyla devleti yönetirler.
Böylelikle Yunan devlet düşüncesinde ‘Sparta’ ve ‘Atina’ üslubu ortaya çıkacaktır.
Sparta elitlerin müdahaleci Platon tarzı yönetimi, Atina ise saf halk demokrasi taraftarı olan site devletleridir.
17. yüzyılda Britanya İmparatorluğu ve tüm Avrupa Yunan tarihine merak salmışlardır. İngiliz ve Fransız tarihçiler- Atina ile Sparta tarzı üzerine kuramlar üretmişlerdir. Günümüze kadar gelen demokrasilerde ‘Kuvvetler ayırımı prensibi’nin kaynağı Platon ‘un devlet tezinde gizlidir.
İmparatorlukların idaresi halkın idaresine bırakılamayacak kadar değerlidir. Büyük Britanya İmparatorluğu, 18. yüzyıl boyunca dünya hakimiyeti kurmuş ve Sparta tarzı devlet idaresini benimsemiştir . Sonunda imparatorlukla, demokrasi arasında bir tercih yapmak zorunda kalmıştır. Hindistan ve diğer sömürgeleri terk etmesinin esas nedeni budur . Şimdi günümüzde ABD, aynı tercihi yapmakla karşı karşıya kalmıştır.
Önümüzdeki günlerde ülkemizde cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra sık sık demokrasimizde ‘kuvvetler ayrımı ‘ üzerinde konuşulacaktır. Demokrasiyi öğrenen halkımız Atina ve Sparta arasındaki farkı, elit ile avam arasındaki farkı anlamak ya da anlamamak tercihi ile karşı karşıyadır.
İşte bu tartışmalar iki yüz yıl geç kalmış olsa da Platon ‘un devlet tezini temellendirdiği:
Gelenekçi halk kesimi ve onun değer yargıları (Muhafazakâr görüş) , çağdaş bilimsel (epistemik) değerlere bağlı elit kesimler arasındaki siyasi mücadeleye sahne olmaktadır.