Ruhsal Yolun Tıkandığı Nokta: “Kim?” Sorusu
Nerede ve ne zaman soruları, damladan okyanusu anlayabileceğini zannedenler içindir.
Bu yüzden, haddini bilenleri ilgilendirmez.
Nasıl sorusu bilimin işidir.
Din ya da inançlar, nasıl sorusunu açıklamaya çalıştıklarında hep açığa düşerler.
Çünkü dinler ve inançlar belli bir zamanda doğarlar ve öğretileri günceldir.
Uygarlık ilerledikçe, güncel bilgiler eskir.
Bu yüzden şeylerin nasıl olduğu sorusunu bilime bırakmak, bilimin her gün kendisinin de, uygarlığın da ufkunu genişletmesine izin vermek gerekir.
Ama neden sorusu, bilimi aşar.
Elbette bilim kurduğu hipotezlerle, ve bunlardan doğan sentetik yeni hipotezlerle, neden sonuç ilişkileri için modeller önerir.
Ama ilk nedende, nedenlerin nedeninde, hep boşlukta kalır.
Çünkü bilim insan aklıyla ve metotla sınırlıdır.
Ve metot zaten berbattır, ama insan aklı da sınırlıdır, bilimin bilgi biriktirme üslubuna dayanamaz:)
Neden sorusuna yanıt için, bilgileri biriktirmek değil, unutmak, zihni bütün kalıplardan arındırmak gerekir.
Bu da ancak ruhsal yolla olur.
Ama…
Ruhsal yolun tıkandığı nokta kim sorusudur.
Ruhsal yollar, kim sorusuna verilen farklı yanıtlar yüzünden ayrışırlar.
En yukarısı zaten muğlak ve kapalıdır.
Öğretilerden biri şöyle der, “ne kadar yükselirsen yüksel, kaç kat ve kaç kapı aşarsan aş, son kapı hep kapalı kalacaktır”.
Bunu anlattığım zaman, genellikle öğrencilerin gözlerinde, yolculuğun kim sorusuna cevap veremeyeceğini öğrendiklerindeki üzüntüyü görürüm.
O zaman derim ki, “kim olduğunun ne önemi var?”.
“Kimse, kim…?”
“Sizin daha ışıklı ve daha sevgili biri olmak için kimseye ihtiyacınız yok.”
Kimsesizliğin ışık ve sevgisinde buluşalım…