Şair Nigar Hanım
ELEMLİ TERANELERİN ISSIZ ŞAİRESİ _ NİGAR BİNTİ OSMAN
1856 – 1918
Şair Nigar hanım gökkuşağının renkleriyle adımladı hayatın yollarını. Yeteneği gökyüzünün maviliğindeydi. Lüks hayatı altın pırıltısında. Yalnızlığı kül rengi.
Nigar Binti Osman, doğu kültürüne sahip bir annenin ve 1848 macar istilasının subaylarından, daha sonra Osmanlı imparatorluğuna iltica ederek, Osman Nihai adını alan hırvat asıllı bir batılının, Adolf Farkaş’ın çocuğu olarak, şark ve garpın farklı kültürleriyle yetişmiş ve ileriki yıllarında da, bir yanıyla doğulu, bir yanıyla batılı bir yaşam tarzını benimsemiştir.
Eğitimine Kadıköy’de madam Garos’un yatılı fransız okulunda başlamıştır. Bu okulda fransızca, resim, el sanatları ve piyano çalmayı öğrenirken aynı zamanda da özel hocalardan farsça ve arapça dersler alıp, tam sekiz dil konuşan entellektüel bir kadın olarak eğitimini tamamlamıştır.
Oldukça mutlu ve imtiyazlı bir hayata sahipken, on üç yaşında yaptığı ve “ilk felaketim” diye tanımladığı yanlış bir evlilik ömrünü mutsuz bir şekilde geçirmesine sebep oldu Nigar hanımın.
Evliliğin zorlukları ve aynı sene dokuz yaşındaki kardeşinin ölümüyle, üzüntüsünü hafifletebilmek için şiirin tesellisine sığınmakta bulmuştu çareyi.
ŞAİR NİGAR HANIM VE AİLESİ
Eşi İhsan bey Berlin ateşesi olarak görevlendirildiğinde, onunla gitmeyip ülkesinde kalmayı tercih etmişti. İlk zamanlarda eşi, karısını sıkça ziyaret ederken, sonraları bu ziyaretler gitgide azalmaya başladı. İhsan beyin ailesiyle de anlaşamayan Nigar hanım, böbrek rahatsızlığı geçirdiğinden, babası tarafından Büyükada’ya, nekahat devresini geçirmek üzere götürülürken, İhsan bey de çocuklarını yanına almıştı. Böylece tek dayanağı olan üç evladından da ayrılan, üstüne üstlük İhsan bey tarafından çocuklarıyla görüşmesine de izin verilmeyen genç kadın, bu buhranlı günlerinde daha da çok tutunur şiirlerine. Çektiği sıkıntılar sonucunda evliliğini bitirme kararı alır. Fakat babasının ölümünün ardından İhsan beyle tekrar biraraya gelerek, Rumelihisarı’na taşınırlar. Ne çare ki, bu ikinci izdivaçları da ayrılıkla neticelenecektir.
Osmanlı’nın genç şairesi, katıldığı her davette, çay partisinde, mehtap gezintilerinde, güzelliği ve şıklığıyla sosyetesinin diline düşmüş, kenarları farbelalı şemsiyeleri, yelpazeleri ve tek saplı gözlükleri, kadınlar tarafından taklit edilen bir portre haline getirmiştir kendisini.
Batıda, tanınmış kişilerin tertiplediği geleneksel sanat ve edebiyat toplantıları, Osmanlıda ilk olarak, Nigar hanımın modern tarzda döşenmiş, duvarlarında sevdiği ressamlara ait resimler bulunan, antika eşyalar ve porselen vazolarla süslü, Osmanbey’deki konağında düzenlenmeye başlanmıştır. Her salı günü güzeller güzeli şairenin muhteşem evsahipliği altında toplanan, aralarında Fatma Aliye, Pierre Lotı, Ahmet Mithat, Abdülhak Hamit, Emine Seniye, Naciye ve Fehime sultan, Paul Bourget,Cenap Şahabettin, Süleyman Nazif, Leyla hanım ın da bulunduğu misafirler, müzik dinler, şiir, edebiyat üzerine derin sohbetlere dalarlardı gün ışıyana değin. Aynı zamanda iyi bir müzisyen olan şairenin, zarif parmaklarıyla dokunduğu piyano tuşlarının inleyen nağmeleriyle kendinlerinden geçerlerdi.
NİGAR HANIMIN KONAĞI
Dizelerine hayran kalan sultan Abdülhamit tarafından şefkat nişanıyla onurlandırılan Nigar Binti Osman ilk avrupai kadın şairemizdir. Osmanlı’da batılı manadaki ilk şiirler onun kederli duygularından süzülmüştür. Türk kadın şiirinin onunla başladığını söylemek hiç de yanlış olmaz. Bir çok hemcinsine bu konuda örnek teşkil etmiş, onlara cesaret vermiş, erkek şairler üzerinde de büyük bir tesir bırakmıştır. Avrupai türk edebiyatının bir kadın elinden çıkmış ilk şiir kitabı olan Efsus da ona aittir. Dönemdaşları Fitnat ve Leyla hanımların şiirlerinde tanzimat etkileri gözlemlenmezken, Nigar hanım yeniliğin ilk temsilcisi olmuştur. Sadece osmanlı topraklarında değil, yurtdışında da çok tanınan şairenin, müzikle buluşmuş olan otuzun üzerinde güftesi vardır. 19. yüzyılda en çok eser veren kadın şair olan sanatçı, Mehasin, Demet, Hanımlar Alemi gibi mecmualarda yayınlan eserlerinde bir müddet “Üryan Kalp” mahlasını kullanmasının ardından, kendi ismiyle yazmaya devam etmiştir. Hanımlara mahsus gazetenin başyazarlığını da yapan Nigar hanım, “Elem Teraneleri “ adını verdiği şiirlerinde içten bir stili benimseyerek, şiirdeki erkek söylemine son vermiştir.
Nesri her zaman şiirlerinin gerisinde kalan şairenin yirmi ciltten oluşan hatıratı, batı tarzındaki ilk günlük olma özelliğine sahiptir. “Bu defterlerle de hasbıhal etmezsem, çıldırırım.” diyen Nigar hanım hayatının otuz yılını, şu anda Aşiyan müzesinde saklanan günlüklerinde belgelemiştir. Bu anıların bir bölümü Hayatımın Hikayesi adıyla 1956 yılında Ekin yayınevi tarafından kitaplaştırılmıştır. Ayrıca yazar Nazan Bekiroğlu’nun bu günlüklerden yola çıkarak, yazdığı bir kitap da mevcuttur.
Belli mi olur, bir yaz akşamında birimizin yolu, günlerden bir gün Nişantaşı’ndaki Şair Nigar sokağına düşer. Yıldızların altında yürürken, kulağımıza tatlı bir kadın sesi, efkarlı bir kaç dize fısıldar. Belki o kadın, şair Nigar hanımdır.
ŞİİRLERİ:
Efsus I 1877
Efsus II 1891
Niram 1896
Aks_i Seda 1900
Elhan_İ Vefa 1916
DÜZYAZILARI
Safahat_I Kalb 1901
OYUNLARI
Tesir_i Aşk 1878
Gırive 1912