Sakarya
Şeyhül İslam’ın, “Katli vaciptir” fetvası ve Osmanlının son Padişahı’nın, “Ölüm fermanı” boynunda, bir avuç Türk Osmanlı Subayı, kelle koltukta Ankara’da bir Meclis Hükümeti kurmuşlar; haykırıyorlar; “Ey, dünya duyun, Sevr Antlaşmasını kabul etmiyoruz.”
Sakarya Nehrini bilir misiniz? Ankara’nın eteklerinden geçer….
Önüne Ege havuçu uzatılmış, “Megalo İdea” peşinde ki Yunan’da, Sakarya’ya kadar gelmiş, Ankara bir avuç mesafe… Yunan’ın top sesleri Ankara’dan duyulmaktadır…
Meclistekiler, Mustafa Kemal’e “Başkansın, ordunun başına geçmek görevin” derler!
“Yasa çıkarma yetkisi isterim” deyince de, “Diktatörlüğünü ilan eder mi” diye korkanlara, “3 ayda bir oylayın, gerek görürseniz yetkiyi uzatırsınız” demiştir!
İşte, yetki verilince Mustafa Kemal; “Tekâlif-i Milliye” (Ulusal Yükümlülük) yasaları denen, 10 tane Yasa çıkarır! Bu yasaların çıkarılış tarihi 7/8 Ağustos 1921’dir… Henüz ortada bir devlet yoktur…
Nedir, bu “Tekalif-i Milliye?” Bazıları, konuşur, durur.. Boş, boş bakanlara söyleyeyim, Türkçesi “Ulusal Yükümlülük” tür!
Sakarya’daki Mehmetçiğin ayağında çarığı bile kalmamıştır! Mustafa Kemal’in kaleme aldığı ilk Yasa şudur:
“Nüfusu 10.000 ve üstü olan yerleşim birimlerindeki her hane birer kat iç çamaşırı, birer çift çorap ve çarık hazırlayıp Tekâlif-i Milliye Komisyonu’na (Ulusal Vergi Kurulu) verecektir”.
İşte, bu şartlarda yapılmıştır “Sakarya Meydan Muhaberesi,” 23 Ağustos 1921’de başlar, 13 Eylül 1921’de zaferimizle sonlanır!
“Sakarya” bir “Subay Savaşı”! Er kaybı % 35-40, Subay kaybı %70-80! Yunan zayiatı 46.000 kişi, Türk zayiatı 26.000 kişi!
Sakarya Nehrinin kandan kırmızı aktığı söylenir! 22 gün, 22 gece sürer!
İyi dinleyin ve fark edin! İkinci Viyana kuşatmasından başlayan Osmanlı’nın geri çekilmesinin durdurulduğu yerdir, Sakarya!!!
Bu savaşta, “Yunan” durdurulmuşsa da, top yekun seferberlik, varımızı, yoğumuzu tüketmiştir!
Bu sebeple, “Yunan Ordusu” geri çekilirken peşinden gidilememiştir! Bu dahi, Mecliste eleştirilmiştir!
İşte, “Tekâlif-i Milliye” (Ulusal Yükümlülük) dedikleri yasalar bu koşulların yasasıdır! Cumhuriyet kurulmadan öncenin! Ha, “Alınanların bedelleri” kuruşuna kadar ödenmiştir…
O Meclisin ereği, Misak-i Milli sınırları içinde yaşayan insanlarda Ulus Bilinci yaratarak, Onları, Yeni Türk Cumhuriyeti’nin sınırları içinde egemen kılmak idi.
Bunu da başardılar, kökümüz nereden gelirse gelsin, Türk Milletinden biri olduğumuza, onlarla inandık…
Türk Milleti zekidir… Türk Milleti çalışkandır…
Türk gençliğinin elinde tuttuğu meşale müspet ilimdir…
Bunları söyleye, söyleye;
• Bizi Türk kimliği içinde bütünleştirdiler, birleştirdiler…
• Dogmalardan arınmış akla onlarla ulaştık…
• İnsanın ve insan haklarının önemini onların inşa ettiği Üniversitelerde öğrendik…
• Aydın kafanın, “Evrende hiçbir şeyin ve varılan sonuçları mutlak ve değişmez olmadığını bilecek, hiçbir sonuca asla iman etmeyecek, her sonuç belki değişebilir diye düşünüp tekrar deneyecek kadar özgür ve engin düşünebilen bireylere varmak olduğunu” onlardan öğrendik.
• Düşünebilmenin enginliğinin ve evrimin sonsuzluğunun farkına Laik Eğitimle vardık..
Eğer, bu gün Ayvalık Yalısı, Çeşme Yalısı, Urla Yalısı, Bodrum Yalısı ve İstanbul Boğazı’nda kalamarı, karidesi meze yapıp, rakımızı içebiliyorsak, bunu Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasına ve Cumhuriyeti kuranlara borçluyuz!.
Kurtuluş Savaşı’ndan yenik çıksaydık, biz Türk’ler, balığı Tuz Gölü’nde görürdük!..
“Ben bir insanoğlu, sen bir dut dalı.
Ben babamı, sen ustanı unutma!..”
Aşık Veysel
Onları!.. O günleri unutmayın!.. Hepsinin mekanı cennet olsun!..
İşte, bunun için “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz!“ Mustafa Kemal’in hedefine yani hedefimize dün de, bugün de, yarın da ölümüne bağlıyız!!!
“O bağlılık bize, bu coğrafyayı Vatan kıldı. Üzerinde, onurla, gururla, başımız dik yaşayalım” diye”!!! “Didişelim” diye değil… Bunun kıymetini bilelim.