Sanatçı
Sanatçı düş kuran, tahayyül eden, hayallerini bir şekilde ortaya somut olarak koyma zorunluluğu hisseden, bir nevi anomali yaşayan insandır.
Anomaliyi negatif bir anlamda kullanmadım ki zaten aslında kelime negatif değildir ama anomali “az” olduğundan “çok” tarafından negatif algılanır.
Tıpkı delilik gibi…
Sanatçılar, deliler ve veliler aslında toplumdaki anomalilerdir. Aynı kaynaktan beslenirler…ilham, doğuş, vahiy aslında hep aynı kaynaktan gelmektedir. Düş ve düşünce kelimeleri aslında düşmek kelimesinden türetilmiştir. Insanın iç özüne düşmektir düş… “normal” insan bu kaynağa uzak olduğundan ve farklı frekansta olduğundan kaynağı algılayamaz ve algılayarak onu yaşayanlara da farklı sıfatlar altında kimi zaman gıpta ile kimi zaman çekinerek kimi zaman da alay ederek “anomali” olarak genel çerçeveye koyar.
Sanatçı ilham yoluyla kurduğu -istemsiz- ilişki nedeni ile neredeyse bir hasta gibi yaşamaya başlar. Içindeki fırtınaları, kurguları yani “safra”yı en kısa zamanda atmalı ve dışa vurmalıdır. Bunu yaparken de aç kalması, perişan bir hayat sürmesi, acı çekmesi, toplumdan dışlanması onu etkilemez.
Yağmur altında ıslanan bir aşık gibi gözü hiçbirşey görmeden “safra”yı dışa atmaya uğraşır. Dışa vurum yaptıkça “safra” artar. Sanatçının zihni ve vücudunu bir nevi üst planlar tarafından bir aracı olarak kullanılan bir obje olarak düşünebiliriz. Sanatçının bu “safra”yı atarken herhangi bir amacı, kaygısı ve beklentisi yoktur, olmamalıdır, olamaz da…
Sanatçı bu nedenle aslında alkış beklemez, övgüye gerek duymaz, “safra”ları oluştuktan sonra onlarla karşılaştığında ise bu “eser”lerin ona doğup, ondan çıktığına inanamaz, tıpkı bir annenin doğan bebeğini ilk defa görmesi gibi bir duygudur bu.
Sanatçılar, deliler ve veliler aynı gruptadır demiştim; yaşadıkları hayat, hikmete ulaşabilme yolları, anlaşılamama, ifade edememe ve anomali olarak değerlendirmeleri benzerlik gösterse de “safra”yı dışa vurumları farklıdır ve burada ayrılırlar. Üç grup da aslında 4.alemde yaşayan insan’dan daha üst bir varlıktır ve 5. Aleme en yakın konumda “Vesica Piscis” içinde bulunurlar ki buna müzikte “fa diyez” diyebilirim.
Sanatçı üst alemlere-planlara yaklaştıkça maddeden daha fazla kopacak ve manaya doğru seyahati hızlanacaktır. Mana yerine müzik de denebilir ki müzik kelimesi muse’den türetilmiş olup ilham perisi anlamına gelir.
Sanatçı maddeden kopabilmek için deliler ve veliler gibi bir süre için onu “Vesica Piscis” alanına yaklaştıran “akıl”dan da uzaklaşmalıdır. Akıl bir noktaya kadar olmazsa olmazdır ancak sonrasında gerçekten “ayak bağı” olur.
(Akıl arapçada develerin çiftleşme dönemlerinde onları dizginleyebilmek için ayaklarına çapraz bağlanan ip-bağ anlamına gelir.)
Bu nedenle akıl aslında bir roketi uzaya fırlatmaya yarayacak ve onun “yer”
ile bağını koparacak itici güçtür, yakıt tankıdır. Ancak roket belirli bir irtifaya geldiğinde bu tankı atmaz ise ağırlık yapacak irtifa kaybedecek ve “yer”e düşecektir. Ama belirli bir yerde bu tankı bırakırsa çok daha yukarılara ulaşabilecektir. “insanlar akıl’a kanat takıyorlar aslında kurşun ağırlıklar bağlamalılar.” demiştir Francis Bacon.
Sanatçı, yaratıcının frekansına erişebilmiş ve onun sesi olmuş kişidir.
Düşünceleri, eylemleri ve “safra”ları – eserleri kendisine ait değildir.
Onun içine doğanlar ona dile getirenler tamamen yaratıcının sesidir, bu nedenle sanatçılar, deliler ve veliler yaratıcının “yer”yüzündeki temsilcileridir.
“Biz düşüncelerimiz değil, düşüncelerimizin düşünceleriyiz.” `Isaac Newton`