Sen Yoksun!
Eskiden “Sen öldükten sonra hiç yaşamamış olacaksın” idi. Artık “Sen yaşarken de yoksun!”.
Dijital (ve ötesi) dünyada birey var olduğunu nasıl ispat edebilir? Şimdiye dek geçerli bir buçuk tane çözüm yolu vardı. Birincisi Cogito Ergo Sum (Descartes). Buçukluk ise Digito Ergo Sum (bendeniz). Sosyal medya sitelerinin sunduğu içeriğin “kendi kendini imha etme” özelliği “digito” buçukluğun da pabucunu dama atabilir.
Yaşı tutanlar şu ünlü repliği anımsayacaktır: “Bu bant beş saniye içinde kendini yok edecektir!”. 1970’lerde ülkemizde de gösterilen Görevimiz Tehlike isimli dizinin hemen her bölümünün başında yeni görevi açıklayan bir ses kaydı olurdu. Üst makamlardan bildirilen. Görevi yerine getirecek kahramanlar kaydı dinler dinlemez kaset kendi kendini imha ederdi. Ki böyle bir emrin verilmiş olduğu ispat edilemesin!
Dijital sosyal medyada bu olgu kabuk değiştiriyor. Sosyal medya sitesine yüklenen bir içerik, bir saat, yirmi dört saat vb. sonra kendini yok ediyor. Hatta özel mesajlar okunduğu, dinlendiği, izlendiği anda yok oluyor. Bir başka deyişle o içerik hiç var olmadı; sen hayal gördün!
Peki bunun birey ve toplum üzerindeki sonuçları? Görevimiz Tehlike gibi dizilerde bu tür kendi kendini imha eden mesaj-içerik, zaten bu konuda eğitim almış ajanlar ile üstleri arasındaki sınırlı iletişime örnekti. Günümüzdeki sosyal medyada ise bu tür “var olduğu daha sonra ispat edilemeyecek” içerik, milyonlar tarafından ve yoğun olarak kullanılıyor, kullanılacak! Post-Truth (doğru-ötesi, gerçek-ötesi) olgusunda yeni perde mi?
İnsanların objektif gerçek ile alıp vermediği nedir? Ya da kök soru(n) bu mu? Öteden beri bireyin “az enerji/emek ile çok getiri/kazanç” kurnazlığına bir çözüm bulunamadı. Her fırsatta bunun gerçekleşmesi bekleniyor. Sınava çalışmadan yüksek puan almak, sınava deliler gibi çalışıp aynı puanı almaktan daha çok taktir görüyor. Keza iş para kazanmaya gelince de değişen bir şey yok. Herkes bire alıp yüze satmak istiyor ama bir şey icat etmek için zamanını ayırmaya yanaşmıyor.
Tamam öleceğiz! Tamam bunun farkındayız! Tamam bu idrak seviyesine ulaşan “bilinen” tek canlı türüyüz! Tamam bu da bizim trajedimiz! Öleceğimizin farkında olmanın getirdiği “sınırlı zaman” sendromundan kurtulmanın vakti gelmedi mi? Yoksa daha yolun başında mıyız? Ortalama insan ömrü şöyle bir 200 seneye çıksın, o zaman mı düşünürüz?
Asgari enerji ile azami getiri kurnazlığının özünde yatan bu “sınırlılık” olgusuna son yıllarda yaşamın daha da zorlaşması eklendi. Gerek ekonomik gerekse de lojistik (çevre vs.) açılardan. Bu da bireyin giderek yukarıda anılan kurnazlığa daha çok başvurmasını kendi kendine meşrulaştırmakta.
Doğru konuşmak, doğru yaşamak, doğru insan olmak bu kadar emek istiyorsa ve bu yoldan giden bireyler ne yazık ki kurnazların nicel başarılarından dolayı toplumda saygın bir yere sahip olamıyorsa neden onca çaba? Neden doğru? Çıkara en iyi gelen neyse o! Yalan, yanlış vs. Ar damarı bu kadar derinden çatladıktan sonra da ürettiğin dijital içerik ha sonsuza dek orada kalmış ha üç zaman sonra otomatik olarak kendini imha etmiş ne fark eder? Eskiden “Sen öldükten sonra hiç yaşamamış olacaksın” idi. Artık “Sen yaşarken de yoksun!”.