Sevgililer Günü
Birkaç gün sonra 14 Şubat da “Sevgililer Gününü” kutlayacak dünya insanları!.. Hıristiyan dünyası bu günü ”Aziz Valentin = St. Valentine” günü olarak kutlar!..
Tarihe, geriye gidelim, Eski Roma’ya!.. Şubat’ın 15’i!.. İnsanlar sokakta!.. Önde genç kızlar… Genç delikanlılar… Eski Roma tanrıçalarından “Februata Juno adına yapılan bir aşk festivali!.. Bu festivalin adına “Lupercalia” denirdi!..
Birbirleriyle ilk kez cinsel ilişkiye girecek gençlerin adlarının yazıldığı parşömenler o gün tanrıçaya sunulur ve rahipler çekiliş yaparlardı!. Ve bir aşk festivali adı altında bu gençlere hediyeler verilir ve bu gençler çiftleştirilirdi!..
Peki, neden 15 Şubat günü bu festival yapılırdı? Çünkü, Şubat ayı kuşların çiftleşme döneminin başlangıcı kabul edilirdi de ondan!.. Böylece Şubat ayı döneminde, gençler de kuşları örnek alarak eşleşirlerdi. Hani, derler ya “Kuşlar gibi”!..
Ne dersiniz, o dönemin insanları bu güne göre daha gerçekçi değiller mi? Evet, o doğal insanlar için üreme öyle önemliydi ki!..
İnsanın yavrusundan başka her canlının yavrusu en geç bir yılda büyürken, insanın yavrusuna 13 yıl yetmemekteydi!.. Hele bir de insanoğlunun sığınacak mağara diplerinden başka ne korunacak pençeleri vardı, ne ısıracak dişleri!.. İnsan varlığının yok olmaması için üreme her şeyden önemliydi!..O nedenle kutsal bir olaydı!.. O nedenle, o çağlarda çok memeli kadın tanrıca heykelleri, penisi görünen erkek tanrı heykelleri görürsünüz!..
Şimdi, gelelim 15 Şubat günü aleni yapılan bu aşk festivalinin nasıl “Aziz Valentine” günü olduğuna?
Semavi her dinin güçlenmesinden sonra, din adamları putperest=pagan dönemi inançlarını kaldırmaya çalışmışlardır!.. Ancak, kaldıramadıkları olunca da onların dini versiyonlarını ortaya çıkarmışlardır!..
İşte, Vatikan kaldıramadıkları bu aşk festivaline de bir öyküyle kutsal ve mucizevi bir nitelik vermiştir!.. İşte, öykü;
M.S. III. yüzyıl!..
O dönemde Roma tahtında İmparator II. Claudius var!
..
“Zalim” adıyla tanımlanan Claudius aşırı savaş ve askerlik tutkunuydu, her yetişmiş erkeğin muhakkak asker olmasını istiyor ve kimseye göz açtırmıyordu!..
Öylesine ileri gitmişti ki, askerliğe engel oluyor düşüncesiyle evlenmeyi dahi yasakladı.
Gençler şaşkındı, kimse sevdiği ile beraber olamıyordu!.. Roma kenti sayısı gittikçe artan ve uzak ülkelerde ölen sevgililerinin ardından ağlayan kadınlar ve kızlarla dolmuştu. Kısacası aşk yasaklanmıştı!..
Üstüne üstlük, bir de tüm Romalıların 12 tanrıya tapmalarını, aksi şekilde davrananların ve özellikle de Hıristiyanlarla ilişkiye girenlerin ölümle cezalandırılacaklarını emredince!..
Bu emre uymayanların arasında sonradan Vatikanin aziz olarak kabul ettiği Valentinus da vardı!.. Valentinus gezerek dinsel vaazlar veriyor ve İmparator’un hatalı olduğunu anlatıyordu!.. Sonunda yakalandı ve hapse atıldı!..
Hapishaneyi korumakla görevli gardiyanın kız kardeşi Julia’nın gözleri doğuştan görmemektedir!.. Gardiyan, Valentinus’un anlattığı İsa ile ilgili öykülerin arasında körlerin gözlerinin açıldığını öğrenince, kardeşini gizlice Valentinus’un yanına getirir!..
Julia çok güzel ve zeki bir kızdır!.. Günlerce beraber olurlar, Valentinus ona Roma tarihini, doğanın yapısını, aritmetiği ve Tanrı’ya yönelmeyi öğretir!.. Julia, dünyayı Valentinus’un anlattıklarıyla görür, onun bilgeliği ile aydınlanır, güçlenir ve teselli bulur!.. Bir gün sorar;
– Valentinus, Tanrı gerçekten dualarımızı duyar mı?
– Aziz gülümser; “Evet, her birini!..”
– Julia; “Her sabah ve her gece ne için dua ettiğimi biliyor musun? Görebilmek için dua ediyorum, senin bana anlattıklarını görmeyi çok istiyorum!..
– Valentinus; “Tanrı bizim için en iyi olanı yapar, yeter ki buna inanalım!..
– Julia, yere diz çöker ve “Böylesine inanmak istiyorum, yardım et!..
Beraberce duaya başlarlar. Birden hücrenin içersi altın renkli bir ışıkla aydınlanır ve Julia haykırır;
– Valentinus, görüyorum, görüyorum!.. (Aynen bazı Türk filmlerindeki gibi)
Valentinus duaya devam etmesini söyler.
Ertesi gün Valentinus’un ölüm emri gelir, Valentinus Julia’ya son bir not yazar, Tanrı’ya hep dua etmesini öğütler ve notun altına “Senin Valentine’in” diye imzalar!.. Mektup, ertesi gün Julia’ya ulaşır, o günün tarihi 14 Şubat 270 ‘dir!..
Julia, Valentine’in mezarın yanına pembe çiçekler açan bir badem ağacı diker. Günümüzde sevginin ve dostluğun simgesinin badem ağacı olması buradan kaynaklanır.
Valentinus, sonradan Papa I. Julius tarafından “Porta Valentini” adı verilen bir kemer kapısının altına gömülür (Şimdi orada yani Roma’da Praxedes Kilisesi vardır.)
İşte, Aziz Valentine Hıristiyanlığın simgesi olan sevgi ve evlilik kuramı ile kişiselleştirildi!.. Onun Lupercalia Festivali’nin arifesinde öldürülmüş olması iyi bir rastlantıydı, böylece Roma’nın bereketlilik ve döllenme kutsamalarıyla, Hıristiyanlığın evlilik ve çoğalma ilkesi bütünleştirilmiş oldu. Amaca ulaşılmıştı!..
Günümüzdeki yorumuyla “St. Valentine” yani “Sevgililer Günü” Roma’daki gibi, sevenlerin birbirlerine sevgilerini Valentinus’un son mesajında olduğu gibi küçük kartlar ve hediyelerle sunmaları şeklinde kutlanmaktadır.
Aslında kökende yine birleşme, bütünleşme ve çoğalma güdüsü yani bereketlilik vardır. Aynı zamanda da, Tanrısal aşkla, dünyasal aşkın birleştiği yer, Julia’nın öyküsünde olduğu gibi bütünleştirilir.
Gel gör ki; aşkı yasaklamağa çalışan bir despot, her 14 Şubat ‘da bin yıl önce yasaklamağa çalıştığı aşk yüzünden akla gelmektedir.