Kelimeler ne taşır ve gelir size ?
Anımsadıkça bilebilecek insan
neyi unutmaması gerektiğini…
Son zamanlarda içimde daha çok sessizleştim. Eskiden hem konuşurken, hem de düşünürken kelime çokluklarımla cebelleşirdim. Şimdi sessizliğin enerjisiyle, kelimelerimin enerjilerini şarj etme deneyimi yaşıyorum. Son günlerde sesleri dinliyorum. İnsanların bazılarının akıl seslerini, bazılarının boğaz seslerini, bazılarının da kalp seslerini kullandığını anlıyorum artık. Kendimi bu konuda eğitmeye başladım. Son günlerde takip ediyorum kendimi, seslerimi ve diğerlerini…
Akıl sesi, sanki akıldan düşüyor ağıza. Bazen kalp ile bağlantı kuruyor olsa da çoğunlukla akıl konuşturuyor ağızı. Düşünceler çıkıyor, çoğu düşünce olarak kalmış orada tıka basa. Hiçbiri süzgeçten geçmemiş. Kafa karışıklığı seziyorum. Gelgitleri anlıyorum. Ses o kadar vurgusuz ve net ki, karşıdakinin ağzından kelimeler yuvarlanıp önüme düşüyor adeta. Bakıyorum, akıl sesimle dinliyor görüyorum kendimi, hemen kalbimle dinleyerek, süzgeçten geçiriyorum o aklı ve düşünceyi. Genelde şöyle kelimeler duyuyorum akıl sesiyle çıkan konuşmalarda “ ben, … böyle düşünüyorum… ben…..olmaz ama… bana göre… sonra dedim ki …ben “ Bu konuşmalara cevabım “Haklısın” olarak duruyor sessizliğimde bir kenarda…
Boğaz sesi var birde. Boğazdan çıkıyor kelimeler. O ses çığlık gibi. Boğazın içinde ses gidiyor geliyor, nefes alınıyor arada, anlaşılmak istiyor sanki. Sesin sahibi arada kalbinden yardım alsa da, sadece boğazdan gelen ses kelimelere dönüşüyor. Genelde gözleri sulanmaya yakın oluyor boğazdan konuşmaların. Ya da bir süre sonra akıl sesine dönebiliyor kalp sesini yok sayarak. Kelimeler şöyle oluyor boğaz sesiyle konuşmalarda “ ama ben… yani… Anlamadım ki… Niye böyle… Çünkü… Yine de… Aslında… O… “ Bu konuşmalara cevabım “ Anlıyorum” duruyor hep bir kenarda…
Kalp sesi var bir de. İçtenliğinden anlıyorsunuz bu sesi. Çok vurgulu değil. Su gibi akıyor adeta. Çok kelime fazlalığı da yok cümlelerde. Bazen sessizlik bile olabiliyor konuşma aralarında… Nefes akılda dolaştırılıp, boğaza inmiş ve göğüs kafesinde demlenmiş belli. Sonra kelimelerin içinde bir şey var, sizin de kalbinize ilişiyor aklınıza uğramadan. Konuşanın yüzünü görmeseniz de, içi de gülümsüyor, hissediyorsunuz. Bu konuşmalara kalbimde yanıt veriyor genelde. Ve dudağımda bir tebessüm oluyor her seferinde…
Şamanik şifacılıkla ilgili okuduğum bir kitabın önsözünde ki yazı aklıma geliyor. ”Bu kitaptaki meditatif çalışma bölümlerinde, kelimelerin size doğru ulaşması için enerjilerine dikkat edilmiştir. Kitabı okuduğunuzda, enerjiler sizde çalışmaya başlar. Yeter ki kapılarınızı açık tutun” Bir kitabı, parça parça okursunuz. Bir kitabı önemli satırları çizerek okursunuz. Ben ilk kez, elimdeki bu kitabı boyut kazanmışçasına derinlemesine okudum. Enerji yüklü olduğu söylenen kısımların kelime ve cümle dizilişlerini, içerdiği anlamları, bana ulaştığında hissettiklerimi bir daha check ettim. Anlar gibi oldum, ama anlamadım. Geçenlerde evin en sessiz, kendimin en dingin olduğu bir zaman diliminde aynı kitabı rastgele okumak için elime aldım. Bir sayfasını açtım. Okuduğum pasajda içimdeki sorunun cevabını buldum sanki. Kalbimle hissettim. Kitabı gülümseyerek kapattım.
Gerçekten kelimeler ne taşır. Anlamlar, ifadeler, duygular dışında. Yogada bazı mantralar kullanırız. Bu mantraların söylenişlerinde dilin damaktaki bazı meridyenlere dokunması nedeniyle, zihin sakinleşir. Ayrıca enerji verir, denge, ahenk ve huzur sağlarlar. Bazı insanların ” Hmm yoga mı yapıyorsun, OMM diyerek uçuyor musunuz ?” diye sorduklarında, aslında bu ses frekansını ve felsefesini anlatmadıklarını söylüyorlar sorularında… Kısaca değinmek gerekirse, OM mantrası, A-E-OU-M seslerinden yararlanarak çıkarılır. A sesi// akciğerlerin üst kısmı üzerine ve beyine etki yapar. Bu Hristiyanların ruhani ayinlerinde bolca kullandıkları, huzur verici bir ses olarak bilinir. E sesi// boğaza, ses tellerine ve güçlenmesi için troid üzerine etki yapar. Her birisi arka arkaya üç defa çıkarılan bu sesler, ait olduğu dokular içinde, besleyici bir kan birikmesine sebep olur. OU// sesi bütün karın organları üzerine etki yapar: Mide, karaciğer, karnın alt kısmı ve ince bağırsakların çalışmasını düzenler. O sesi // ağır ve derin olarak çıkarıldığında, bütün göğüs kafesini titretir ve akciğerleri harekete getirir. Onun etkisi ince bağırsaklara ve eğer onu; sonuna kadar nefes vererek iyice çıkarırsanız, cinsel güç üzerinde de etki yapar. OM // Hindu yogileri tarafından kozmik ses olarak nitelendirilmiş bir sestir. Kafatası sinirlerini ve kubbesini titreştirir. Eğer bu sihirli ses üzerine iyice konsantre olunursa, zihinsel fonksiyonlarınızın hissedilir derecede berraklaştığını farkedebilirsiniz. I// bu serinin son sesidir. Uzun bir şekilde, hafifçe dudaklarda bir gülümseme meydana getirerek çıkarılması gerekir. Sevinç verici ve parıltılı olan bu ses, burun, boğaz ve bronşlarda etki yapar. Yani “mantra”nın kullanılışı, kelimenin bu gizli gücünden, şuurlu bir şekilde yararlanmaktan başka bir şey değildir. Ayrıca Sanskritçe de ‘man’ zihin ve ‘tra’ özgürleştirici anlamına gelir.
Seslerden oluşan kelimelerinde böylesine gizli güçleri vardır. Bana göre, kelimeleri salt anlam ihtiva eden harfler olarak görmek, dünyevi bedenimizde varolup, yaşayıp gideceğimize inanarak ruhu yok saymaya benzer. Onları seçerek kullanmak gerekir.
En sevdiğim kelimeyi çocukluk arkadaşım Billur hayatıma sokmuştur mesela. Telefon ile yaptığımız sohbetimizin bir kısmında bluğ çağımızda, yazlıktaki bir aşk maceramızı hatırlatmaya çalışıyordu. “Anımsıyor musun” demişti. Ne güzel kelimeydi anımsamak. Hatırlamak gibi beyni yoran bir kelime değildi. Hatırlamak gibi, geçmişe dair sayfa açtırmıyordu “neydi?” diye sorarak kendinize. Anımsamak bana o anı duygularıyla yaşatmıştı. “Hatırlıyor musun” diye sorsaydı, cevabım “hayır” olurdu. Ama anımsamıştım, o günü, o ruh halini, çocukluğumuzu…
Kelimeler güçlüdür. Onları kullanmak serbestisini edindiğimizden beri har vurup, harman savuruyoruz sanki. Aynı nefesimizi har vurup, harman savurduğumuz gibi. Sadece konuşuyoruz, düşünüyoruz. Kelimelerin ağızdan dökülüşüne bakıyoruz, hangi kaynaktan çıktığını anlamaya maalesef çalışmıyoruz.
“Sevgi” derken kalbinizden mi konuşuyorsunuz? Ya “Seni seviyorum” derken boğaz sesinizi kullanarak, soru işareti mi takıyorsunuz cümlenin dibine? Ya öfkeliyken, nerde sesiniz? Peki “Mutluyum” derken, gülümsüyor musunuz kalbinizde doldurduğunuz nefesinizle birlikte?
Cevaplar nerede?
Sesinizin geldiği kaynak aklınızda mı yoksa kalbinizde mi?