Simurg nasıl bir kuştur?
Evvel zaman, kalbur da saman içindeyken, bir gün, dünyadaki bütün kuşlar kendilerini yönetmek üzere kral seçmek için bir araya gelmişler.
İbibik söz almış “ey kuş milleti, bizim zaten bir kralımız var, adı da Simurg, orada burada kral aramanın alemi yok, nafile işlerle uğraşmayalım” demiş, ama diğerleri onu dinlememiş, tutturmuşlar, “kral da kral!”.
“Madem o kadar isteklisiniz düşün peşime, ama yol uzun ve meşakkatli, dayanabilecek misiniz kralınızı bulma yolculuğuna?” diye sormuş ibibik.
Tüm kuşlar, (nasıl yapmışlarsa) hep birlikte “evettt!” diye bağırmışlar.
Böylelikle, yolculuk başlamış.
Az gitmişler uz gitmişler, dere tepe düz gitmişler; bülbül bir gül bahçesi görüp, “arkadaşlar ben cenneti buldum, vazgeçtim bu maceradan, size uğurlar olsun” diyerek demir atmış güllere güllere. Sonra ördek sazlıkları görünce tutamamış kendini, kocagöz kumullara çevirmiş rotayı, kuyruk sallayan çimenlere, mukallit zeytinliklere…
Geride kalanlar “ne bulunmaz kralmış bu ibibik kardeş, sen kandırdın mı bizi?” diye sızlanıp, söylenmeye başlamışlar. İbibik hiç oralı olmamış, “istemeyen döner bu yoldan, yedi dağ geçeceğiz krala kavuşmak için, kolay değil” diyerek, devam etmiş yükselmeye.
Bir süre sonra balıkçıl yorulup serilmiş kırlara, şahinin nefesi kesilmiş, akbaba açlıktan çaresiz kalmış, kukumav düşüncelere gömülüp yolu unutmuş.
Sonunda geriye kalan otuz kuş son engel olan Kaf Dağı’nı da aşmışlar ve Simurg’un makamına varmışlar.
Bir de ne görsünler, o kadar yolun sonunda geldikleri yer küçük bir su birikintisi.
“Hani” demişler, “nerede kralımız?”
“Suya bakın, kralımız orada” demiş ibibik.
Kuşlar suya bakmışlar ve kendilerini görmüşler.
O zaman anlamışlar ki dışarıda aradıkları Simurg aslında kendileridir.
Kral da, rehber de, yol da yolcu da hepsi birdir; hepsi sudaki yansımada kendini görebilendir. Yeter ki yol üstündeki tuzakları geçmeyi bilelim.
(Feridettin Attar kusuruma bakmasın, Mantıku’t Tayr’ını biraz tarumar ettim.)