Şölen Sofrası’nın Sonu
Devr-î Çökûşh ya da Şölen Sofrası’nın Sonu
Çöküm çöküm çöküyoruz Sultanım.
Çök ayakta kalma!
Yaşlandı, yoruldu, aşındı, sonuna geldi.
Suçlamıyorum, ‘keşke’ de demiyorum.
Olmuş, bitmişi dile getiriyorum, o kadar.
Medeniyet ve düzen uğruna yaptık ne yaptıysak.
İçine sığındığımız o indirgemeci mantığın marifetleri ile yaşamın her unsurunu parçada tanımlama; sebep – sonuç mantığı ile de tanımı keskinleştirerek, yaşamın bütünlüğüne yönelik bölücü bir unsura dönüştürmeyi başardık.
Aydınlanma, sanayileşme, modernleşme, küreselleşme, dijitalleşme … Her bir ‘devrim’, insanı kulağından tutarak, içine daha da gömüleceği bir katılaşma / taşlaşma haline sürükledi. Taşlaşmanın nihai noktası, pazar tezgâhında satışa sunulan bir nesneye dönüşmektir ki;
hamt olsun bunu da başardık.
İnsan, hayatı içinde anlam arayabileceği bir oyun alanı olarak kurgular ve burada kurduğu etkileşimlerle varlığını anlamlı kılar.
Son birkaç yüzyıldır oyun, oyun bahçesinden çıkartılıp, çalışmanın ve üretmenin kutsandığı bir üretim tesisine alındı.
Zaman makinanın ve üretimin zamanı ile eşleşti; mekân pazar yeri oldu; değer de üretilen nesnenin pazardaki karşılığı.
İnsan doğada, doğayla bedenlenebilen bir canlı iken, doğayı ‘mal’ yaptı, bedeni de onu tüketerek beslenen başka bir ‘mal’.
Nasıl oldu, vallahi anlamadık, bütün bunlar özgürlüğümüzü arama çabamız sırasında, hoppacık oluverdi, bir de baktık tezgahtayız.
Bak, iyi mi kötü mü?
Yorumlamıyoruz, ilerliyoruz.
Konya’da bir market tuvalet kağıdından derviş yapmış Sultanım.
Çök, ayakta kalma.
İnsana ait bütün değerler, onur, inanç, ahlak, kültür… piyasa değerlerine çökeltildi.
Oyunun içeriğini eskiden olduğu gibi yerel kültür değil, küresel piyasanın kuralları belirler oldu.
Ve, kurtuluşunu daha çok üretmekte, daha çoğa sahip olmakta arayan insanın, o arzulanana duyulan özlemi, ona ulaşmaya yönelik bir yol ve yolculuk inşası ve o yolda duyulan heyecan duyma devri bitti.
Yolsuz kalan insan, harcadığı tarafından harcanan bir varlığa dönüştü.
Sultanım Çökünoğulları Beyliği çökelek yollamışlar.
Çok mu çöküme?
Değil sultanım.
Çök, ayakta kalma.
Yolu ve yolculuğu ortadan kaldırınca, yarın ile kuracağı ilişki kalmayan, yeni sürüm insanın (homo dijitalis) tek talebi anlık isteklerinin tatmini olmuştur.
Her şeye, hemen, şimdi, çabasız erişmeye alıştırılmış homo dijitalis, hemen erişip, hemen harcayıp, ardından buruşturup atmayı bir varoluş refleksi haline dönüştürmüştür.
Başka ne yapsın?
Bu açıdan bakınca, tuvalet kağıdından derviş de çöküşün derinlikli dramını muhteşem bir simge ile dile getirmektedir.
Evet, şölen bitmiştir.
İnsanlığın binlerce yıllık tarihinde, hayat ile bağların kurulduğu, anlamın üretilip, varlığın kendini içinde anlamlı kıldığı, ruhunu beslenip coştuğu şölen bitmiş, sofra dağılmıştır.
Ne demiş Attila İlhan?
Şenlik dağıldı bir acı yel kaldı bahçede yalnız
O mahur beste çalar Müjgan’la ben ağlaşırız
Gitti dostlar şölen bitti ne eski heyecan ne hız
Yalnız kederli yalnızlığımızda sıralı sırasız
O mahur beste çalar Müjgan’la ben ağlaşırız