Son okuduklarım – 2
*Kemal Tahir “Namuscular ” ( 476 sayfa )*
Türk toplumu ve içindeki karakterler ve yaşadıkları olayları anlatan bir Kemal Tahir romanı .
Cezaevinde kaldığı yıllarda yazdığı kitapta, cezaevine namus yüzünden düşmüşleri anlatıyor.
12,13 yaşında gelinler, kötü yola düşenler, başkasının koynunda yakalananlar…Hala güncel konular namus cinayetleri.
Aslında bu kadar sayfa aynı olaylar farklı insanlardan ı anlatınca çok sıkılarak okudum. İçindeki edebiyatı unuttum bitsin istedim.
*Alfred North Whitehead “Oluşan din ” ( 130 sayfa )*
Bu kitapta yer alan konferansların gayesi,dine şekil veren insan doğasındaki değişik unsurların kısa bir tahlilini yapmak,bilginin dönüşümü ile dinin dönüşümünü sergilemek ve özellikle dünyada yerleşik bir düzenin var olması sebebiyle sürekli unsurları kavrayışımız konusunda dinin kaynağına dikkat çekmektir demiş Whitehead.
Kimdir bu Whitehead diye entelektüel hayatına baktığımızda üç dönem var.
1884 den 1910 a kadar, başlıca olarak mantık ve matematik çalıştığı Cambridge dönemi
1910 dan 1924 e kadar bilim felsefesiyle ilgilendiği Londra dönemi
1924 den sonra ,süreç felsefesi olarak bilinen kapsamlı metafiziksel sistemi içine alan felsefi konularla ilgilendiği Harward dönemi.
Kitap okuması kolay bir kitap değil. Arkasında 40 sayfa süren Whitehead’i ve fikirlerini anlatan bölüm olmasa çok daha zor olurdu okuması,anlaması.
İlk defa İslam yerine Muhammedanizm kelimesi yazıldığına şahit oldum.
Fikirleri ilginç , bir sürü sunduğu şey var bazılarına katılmasam da çok iyi düşünülmüş sorgulamalar plduğundan dolayı iyi ki okumuşum dedim.
Whitehead ‘e göre dünya, sürekli hareket halinde olan ve sürekli gelişen bir yerdir. Bütün realite bir oluş süreci içindedir.Hayat ya da bütün,zamanın geçmesi ile değişen bir akıp gitmeden ibarettir.Var olan her şey,bu akıp gitmeyi paylaşmaktadır.Din de ,bu oluş süreci içerisinde, hayatın bir parçası olarak yer alır.Bu anlamda din , günlük hayatın dışında ,ya da ondan tamamen ayrı bir alan olarak ele alınmaz.
Kitaptan alıntılar
– Bütünün bir parçasına sığınarak varlığımızı tam olarak anlamlı kılanayız. Yani insanların bütün problemlerinin bilimle çözüleceği , artık dine gerek kalmadığı müjdesiyle insanları hayal kırıklığına uğratan bir anlayışın aksine Whitehead,dini ve bilimi hayatın bütünlüğü içinde birbirinden ayrılmaz iki gerçeklik olarak kabul etmektedir.
– Tanrı bilfiil hayatın içindedir ve ikna ederek eylemde bulunmaktadır ve önceden hiçbir şey belirlenmemiştir
– Din insanın içini temizleyen inanç gücüdür. Bu nedenle ilk dinsel enlem samimiyettir.
Din,içtenlikle benimsendiği ve tüm anlamıyla kavrandığı takdirde insanın karakter ve kişiliğini değiştirebilecek güçte bir genel hakikatler sistemidir ( okuyan olarak ben merak ettim mesela tüm anlamıyla kavramak nedir acaba?)
.- Budizm’in var saydığı şeylerin mahiyetiyle ilgili tek metafiziksel gerçek,bu kurtulmanın sadece fiziksel ölümle elde edilemeyeceği şeklindedir. Budizm, uygulamalı metafizik tarihine muazzam bir örnektir.
– Tanrı’nın sınırlanması onun iyiliğidir.Tanrı kendi değerinin ahengi ile gerçekliğinin değerini kazanır.Tanrı’nın bütün yönlerde sonsuz olduğu iddiası doğru değildir.Şayet Tanrı öyleyse,o iyi olduğu gibi kötü olmalıydı.Yine bu iyiyle kötünün sınırlanmamış birleşimi, sadece hiçlik anlamına gelirdi. Tanrı,karar veren bir şeydir ve bu nedenle sınırlanmıştır.
– Biz birbiriyle karşılıklı bir düzeni,makul ilişkilerin ,amaçlardan sonra alınan zevklerin, neşenin veya kederin ,”ben”de yoğunlaşan menfaatlerin “ben”in ötesine yönelik menfaatlerin,kısa ve uzun vadeli başarı ve başarısızlıkların ,farklı hislerin katmanlarının ,hayat yoğunluklarının ve zevklerinin müşterek bir dünyasında yaşamaktayız . Hayat denen gerçeğin ötesinde,hayatın ayrı bir anlamı vardır… Din, böyle mutluluk ve zevklerin ötesinde olanı, doğrudan bir kavrayıştır. Bu kavrayış bilfiildir ve akıp gitmektedir. Din, kendi niteliğiyle ölümsüz bir gerçek olarak dünyaya şekil veren düzene katkıda bulunur.
*Osman Çakmakçı “Yaşamanın anlamsızlığı üzerine bir diyalog” ( 73 sayfa )*
Kesinlikle okumanızı tavsiye ediyorum
Yazarından iyi bir okuyucu olan oğlum sayesinde haberim oldu. Ne mutlu bana ki boynuz kulağı geçiyor.Diğer kitaplarından da edineceğim mutlaka.
Yazarı kadar içindeki çizimlerin çizeri Emel Akın’ı da teşekkür ederim.
Adından anlaşılacağı gibi diyaloglar var ama ne düşündürücü diyaloglar..
Kitaptan alıntılar,
– Yaşam acıyla doğuyor. Bebek doğunca ağlıyor,anne haykırarak ,acı çekerek doğuruyor,canından can çıkıyor.Varlık acı içinde vücut kazanıyor. Kökeninde acı olan varlık nasıl olacaktı da acıdan uzak bir neşeye kavuşacaktı.
-Yokluk’tan Varlık’ın ortaya çıkması açıklanamazdır,, aynı zamanda saçma ve beklenmedik olandır.
– Ölüme bakınca ne diyeceğiz o zaman?
Yaşam bir şimşek çakımıdır,bir anlık bir parlayıştır,ama esas olan yokluktan geldiğimiz gibi yokluğa gideceğimiz bilinciyle yaşamak çok mu ağır? Evet,ağır,ama bununla birlikte yaşamaya çabalamaktan başka bir çaremiz , bir seçeneğimiz var mı ? Yaşam bir çabalamadır, yokluk ise bir tür dinleniş.
– Tanrı olmasa onu icat etmek zorunda kalırdık. İnsan Tanrı’yı kendi önemsiz mevcudiyetinin anlamsızlığına karşı bir payanda olarak icat etmiş de olabilir.
– Çünkü bildiğimiz kadarıyla bu dünyadan ve elimizdeki bu hayattan başka bir hayat yoktur.Ve ne olacaksa ,ne olmuşsa ve ne oluyorsa hepsi burada olacaktır, olmuştur ve oluyordur.
– İnsan zavallı bir yaratıktır. Bir bilince sahip olması onun lanetidir de aynı zamanda.
– İnsanlık tarihinde dört devrim yaşandığı söyleniyor. Tarım, Sanayi, Elektronik ve en sonuncusu da daha yeni içinde yaşıyor olduğumuz Bilişim devrimi.Bilişim devrimiyle yaşamlarımız bilgisayarlarda yazıları kodlara dönüştü.Böyle bir ortamda anlam ortadan kayboldu. Her şey yan yana ve birbirine temas etmeden bir arada var oldu……. anlama ihtiyaç kalmadı,ya da daha doğrusu insanlar elde ettikleri gelişimle bunun böyle olduğunu sandılar.
Okumak sağlıklıdır.