Sorgulamaya Devam…
Lise’de kutsal kitapları, erken dönem Türk ruhçuluğu kaynaklarını, doğu kaynaklarının az bir bölümünü ve ezoterik ve tasavvufi bazı metinleri okumuştum.
Tabii ki sonraki okumalarımda hepsini çok farklı algıladım.
Ama o zamanlar ergen iddiacılığı var ya, çok ateisttim.
Arkadaşlarım eğlenmek için “Korkut Allah’a küfretsene” derlerdi.
Saydırırdım, sonra bilmeyen bilmiş halimle, “gördünüz, çarpılmadım” derdim.
Yani, bilmiyorum, belki de bu çarpılmış halimdir.
Sonra üniversitede, deli ve cahil cesaretiyle, rehbersiz yapılmaması gereken kadim çalışmaları oburca yaşadım.
20’li yaşların başında, o çalışmalardaki deneyimlerle, bütün ezberlerim bozuldu.
Ve gerçek gerçeğin, zihnin ve 5 duyunun ötesinde olduğunu anladım.
Sonra çok daha fazla okudum.
30’ların başında, çocuklarım da oldu.
Bir çocuğun doğum ve büyüme sürecinin, sonra iki farklı çocuğu eşit sevebilmenin mucizelerini gördüm.
Buradaki mükemmel mühendisliğe, ve şefkat dolu mimarlığa hayretle biat ettim.
Pratik çalışmalar da ufkumu çok geliştirdi.
Evrenin bilmediğimiz düğmelerine basmayı, ve bunu insanlara öğretmeyi öğrendim.
Önceden çizilen projeleri, bunların uygulamalarındaki yorumları, ve sonraki tadilat olasılıklarını görünce, sistemin mimarisine saygım çok arttı.
Ve bir gün bir meditasyonda, öyle şeyler yaşadım ki, farkında olmadan secde de ettim.
İşte o günden bu yana, tam bir müminim.
Sorgulayan zihnimle yaptığım okumalar, mütedeyyin, hatta bir dinin mensubu olmamı bile engelliyor.
Ama mütedeyyin ve dindarlar da dahil olmak üzere, tanıdığım insanlar içinde, istisnasız ve bütün isimleriyle, Tanrı’ya, Ulu Yaratan’a en çok inananlardan biri ben oldum.
Çok ama çok inansam da, benim Tanrı mevhumum da, hepimizinki gibi, idrakim kadar.
İnanmayanlara da, benden farklı inananlara da çok saygım var.
Ama inananlar da, inanmayanlar da, hep sorgulamaya devam etsinler.
İdraklerimizi her zaman geliştirmekte buluşalım.