Şu İnsandan bir şey olur mu?
“Derinlemesine hasta bir topluma iyi eklemlenmiş olmak, sağlıklı olmanın bir ölçütü değildir” J. Krishnamurti
Sabah radyoyu dinliyorum, diyor ki: “Suudi Arabistan’da “Kardan Adam” yasaklanmış, dinen caiz değilmiş…” Fetva verilmiş cansız heykel sayılırmış… Şaşırmıyorum… Üreme problemi olmasa kadın olmayı da yasaklayacaklardır eminim… Akıl sağlığını çoktan yitirmiş, arkaik toplumlarda biri çıkıyor diyor ki: “6 yaşındaki çocuk ile evlenilebilir ama… vıdı vıdı vıdı” Hiç şaşırmıyorum bu sapkınlara da… Bir diğeri diyor ki: “Hamileler öyle sokaklarda salına salına gezmesin”… Şaşırma var mı bu klinik vakalara… “Yok, sıfır”… “Yok kızlı erkekli gezilmesin, yok küpe takmasın kadınlar, evde çocukları ile kariyer yapsınlar… vs.”… Gülümsetmeyen birer şaka gibiler …
B. A. Emirliklerindeki fetvada: “Mars’a gitmek günah denmiş” şaşırıyor muyum asla ve de katta… 88 kanalda savunma yapan siyasetçiler, din bilginleri görüyorum sabah akşam hatta sınırlarımız dışına ders veriyoruz sanki bizi dinliyorlarmış gibi: “Ey Fransa… Ey Batı…” diye başlıyor biri binde çeyrek reytingi olmayan kanalda kendi de inanıyor sanıyorum sesinin oralara gittiğine. Bir kompleks, bir kompleks sürüyor… Şaşırıyor muyum; daha neler…
İnsan garip bir canlı yaşadığı yerin batısında kalana imrenip, doğusunda kalandan nefret ediyor. Elbette bu iş bu kadar basit değil kendini ait gördüğün değerler manzumesi bu çekimi sağlıyor. Aidiyetler gözlerini kör ederken insan denen canlı melanetin kapılarını ardına kadar açmaya da devam ediyor… Şaşırıyor muyuz olup bitene… En acısı “Hayır, kanıksadık çünkü”…
Haber kanallarının haber vermediği topraklarda yaşıyoruz… Dünya ne ile uğraşıyor biz ne şaklabanlıklar yapıyoruz. Önümüze atılan yemleri konuşuyoruz… En acısı dalga geçmekten öteye geçemiyoruz, nutkumuz tutuldu artık… Şirazeden çıkmanın Nirvana’sındayız…
Uygarlık dediğimiz ne; kültür dediğimiz ne; alt insanın neyi ifade ediyor; üst insan nedir?. “Hepimiz Kardeşiz, bir ve bütünüz” ütopyası söylemde güzel duruyor da insanın bünyesi buna çok uygun değil yaşıyoruz… Burada önemli olan nokta şu: Biz kendimizi ne ile özdeşleştiriyoruz. Aidiyetlerimiz başımıza beladan başka ne açıyor? Savunma refleksi ile aklını kaybedenler: “Ama, lakin, bu şu değil, aslında, ıvır zıvır…”
Bu coğrafyalarda, evrimleşmemiş toplumlardan oluşan devletler ancak bu şekilde yönetilir sanıyoruz… Öfke delisi, kendine güvensiz bir cahillik yükselişte… Kalabalığın fıtratı da bu… Kapının deliğinden baksa: “Batı bu batı” diye hezeyan ediyor, kendine çeki düzen vermek hiç aklına gelmeden… Eziklik ve öfke sürekli sebepler sıralatıyor vasata… Öyle bir yalnızlık ki bu toplumsal olarak delirmenin eşiğinde ona tutunuyoruz, bu yalnızlığı değerli kılıyoruz, onu kutsuyoruz, herkes zaten ezeli ebedi düşman… Bilgi ile değil kin ile söze başlıyoruz… Hiç bir değer üretememenin sıkıntısı ile siyaseti yani akıl alanını tek bağlılığın olan din ile yani inanç ve duygu ile karıştırıyoruz… Kültürsüz, kendini bilmez, ne oldum delisi bir amorf yapı var karşımızda…
Etrafında kendisinden farklı her şeyi kendine tehdit kabul eden bir yapı… Kendince erdem saydığı şeyleri kutsayan, kutsalı da çok bol olan ve bunu da değer diye sarıp sarmalayıp göze sokan taşlaşmış bir yapı… Değişmemeyi öneren, aynı kalmayı kutsayan, yöre-töre ve kan bağı egemen toprak parçası aşığı bir yapı… Bir uygarlık değil, bir medeniyet değil, yöresel, töresel bir kültür ırmağı; medeniyet denizine kavuşamamış…
“İnsan” olamamış insan işte böyle salt katıdır ve giderek taşlaşıyor, katılaşıyoruz… Dünya ile korelasyonumuz çoktan koptu gitti… En güçlü argümanımız: “onlar daha tuvalete gitme yol yordamı bilmezler” tarzı orta çağ söylemleri… Her duruma uygun bir “kıvırmamız”, bir “Ama”mız, otuz bin tane “Bak şurada şu oluyor, burada bu oluyor…” örneklerimiz var… Bilgimiz yok, fikrimiz çok… Çünkü sözde biz haklıyız, hep haklıyız, her daim haklıyız, en iyi tekiz, kusursuz insanlarız, asla özür dilemeyiz… Aynı zamanda hep eziğiz, hep sömürüleniz, inim inim inleriz binlerce sebebimizle, kaderimiz bu, yaşama kaybetmek için gelmişlerin koalisyonuyuz… İyiye karşı teşkilatlanmış vasat altıyız… Kutsanmış aidiyetler rüyasında güya yaşıyoruz…
Topluma ayna tutana, kendi olmakta olduğuna ait tespitler paylaşana ise düşmanız…
Taassup ve dogma tüm yönleri kaplarken “Şu “İnsan”dan bir şey olur mu?” diye soranlara, “Bakıp göreceğiz” diyorum. “Enseyi karartma” diyenlere bir şans daha verelim…
Sözün özü bu dünya hala dönüyorsa evet bize rağmen; bizimle birlikte değil…
“İnsan, bir an önce kargaşasını, kendine anlam veren bir düzene çevirmezse, yıldız doğurtmazsa, karanlığında yok olacaktır.” Nietzsche