Su Üstünde Taş Sektirme
Su üstünde taş sektirmek, iki parmakla ıslık çalmak…
Ne kadar basit değil mi? Alt tarafı yassı güzel bir taşı durgun suda doğru açıyla ve doğru kol kuvveti ile fırlatmak ve sonra suyun üstündeki hızlı, heyecanlı ve enerjik zıplayışlarını seyretmek… O taşın asla geri dönmeyeceğini düşünmeden fırlatmak ve sonra aynı güzellikte bir taş daha bulamamak…
Basit şeyler bazen ne kadar zor. Ben doğru düzgün taş sektiremem. Pıt! İkinci, üçüncü zıplayışı pek de nadir olur. Zaten iki parmağımla ıslık da çalamam. Bunlar başkaları için çok kolay gözüken, benim içinse amanın ne zor şeyler. “Fıytttttt!!!”, boş bir üfleyiş.
Beceriksizlikten mi, yoksa üstünde pek durmamaktan mı, yoksa başarısızlıktan kaçışımdan mı bilinmez fazla da kendimi zorlayıp bu konularda ahkam kesmem. Benim ahkam kestiğim şeyler genelde bireysel beceri ve fiziksel yapımla ilgili daha öne çıkan özellikler. Benim ‘Boza’ diye bağırışım, benim diyen bozacıya parmak ısırtır.
Bağırsanıza ‘Boza’ diye. Kolay değildir. Pencereden oğullarıma seslendiğimde 7 mahalle sesimi duyar. Ben taş sektiremem, ıslık çalamam ama boru gibi sesim var.
Kimi zaman bizim için ne kadar kolay olan şeyler diğerleri için ne derece zor olabiliyor. Zorlananlara yaşamda ne derece anlayışlı olabiliyoruz? Çocukluktan başlayan it dalaşı ergenlikle zirveye çıkarken ancak yaşın ilerlemesi, çok ilerlemesi ile anlayış kaplarına giriyor.
O basit taş sektirmeyi beceremeyen ben, biliyorum ki taşım, açım, gücüm ve mesafem bu iş için uygun değil. Kendimi maskara edeceğime mini minnacık iken elimi, eteğimi taş sektirmeden çekiverdim. Savaşmadım, çevrenin, arkadaşlarımın gülüp geçmesindense onlar taş atarken gür sesim ile onlar için tezahürat yaparak konuyu kaynattım. ‘Ne olacak basit, iki parmak, dilini şöyle yap ve üfle’ gösteren meydanı inletirken benden “Fırrrtttttt” garip bir ses, sıçrayan salyalar. Olmuyor işte. Evde çalıştım yine de olmuyor. Maskara olmamak için boru gibi sesimle seslendim mi daha anlamlı anlattım derdimi. ‘Üçüncü bölük toplan!’, ‘Sımsıkı, sımsıkı, dağ gibi, taş gibi, dimdik, dimdik…’, ‘Barbaros, Bertan eve, yemek hazırrrrr’… Sesimin ıslıktan daha mesaj yüklü olduğunu keşfettiğimde ergenlik başlarındaydım herhalde ki, okul yıllıklarında bile geçer.
Sizin için kolay olan benim için zor, benim için kolay olan sizin için zor. Farklı değiliz aslında, farklılıklar renk katıyor demeyeceğim, o da galiba koca yalan. Aslında benzeriz diyeceğim; zafiyetlerimiz, becerilerimiz, utangaçlık, mutluluk ve korkularımızla. Bana da zor, sana da zor. Sonuçta etten, kemikten birer ölümlüyüz. Ne taş geri gelecek, ne ıslık, ne borazan sesim… Hepsi anlık, boşlukta bir an asılı kalıp sonrada uçup gidecek.