Sufle Mühendisliği
Yapay zekayla ilişkiyi güçlendirmenin yolu daha çok veriden geçiyor!
Yaratıcılığı ileri teknoloji ile buluşturan yeni bir beceri ufukta göründü: Sufle Mühendisliği (“prompt engineering”). Gerçi ortalığı yakıp yıkan her yeni teknoloji geldiğinde benzer bir öğrenme zorunluluğu söz konusu. O nedenle buna yeni demek ne kadar doğru tartışılır. Popüler bir ifade kullanmak gerekirse “yeni varyant” belki!
Bilgisayar ya da internet ile etkileşim kurmak için gerekli olan tekno-beceri belki başka şeyleri de içermekte. Ancak iş arama motoru ile etkileşime geldiğinde? Internet kapıyı kırıp içeri girince ortaya çıkan ilk sorunlardan birisi de devasa büyüklükteki enformasyon okyanusu içinde aradığını bulabilmekti. Önce Yahoo sonra Google bu alanda otorite oldu. Bugün internette bir şey arayan kullanıcı arama motoru yardımı olmadan parmak oynatamıyor.
Kullanıcı derdini hangi kelimelerle anlatırsa Google’ın birinci cevap sayfasındaki sonuçlar tatminkâr nitelikte olur? Altı çizilmesi gereken husus bu etkileşimde “zeka”nın soruyu soran tarafta olmasıdır; cevaplayanda değil. Burası erkeklerin sevdiği repliklerden birisini kullanmak için uygun bir nokta: Suç sende değil, bende! Suç Google’da ya da Yahoo’da değil, kullanıcıda. Eğer tatminkâr bir cevap alamıyorsa doğru kelimeleri kullanamamış demektir.
Şimdi benzer bir sıkıntı insan kullanıcı ile yapay zekâ cevaplayıcı arasında yaşanıyor. ChatGPT elimizin altında. Hem de ücretsiz. De ne soralım? Ne gibi bir derdimiz, sorunumuz var da çözüm bulmada ondan istifade edelim. Tabi burada dert ya da sorun derken kastedilen şey taş üstüne taş koymak ile ilgili. Yoksa örneğin nasıl zengin olurum sorusunun cevabı basit: Kazandığından daha azını harca!
ChatGPT ya da Dell-E gibi üretici yapay zekalardan verim alabilmek onunla doğru kelime ve kavramlar ile etkileşim kurmaktan geçiyor. Bu etkileşim de sufle mühendisliğinin temelini oluşturuyor. Bu yapay zekalarla etkileşimde onlara ne kadar detay bilgi verilirse, üreteceği cevap da o derece tatminkâr oluyor.
Diyelim ki Dall-E’ye bir resim çizdirilecek. Ona “gün batımı resmi çiz” diye de sufle verilebilir, “zirveleri yer yer pembe bulutlarla çevrili sıradağların ardında batmakta olan bir güneşin resmini çiz, kuzeyden güneye doğru bir leylek sürüsü uçuyor olsun, dağlardan çağlayanlar akıyor olsun, dağların önü ormanlık olsun” diye de. Bu tür sufle mühendisliğinde unutulmaması gereken tek nokta şudur: Yapay zekanın (da) kendinden bir yaratıcılığı yoktur! Yaratıcılık insandan yapay zekaya aktarılmakta. Bu aktarım insanın detay, yapay zekanın veri kümesi dediği şeyle sağlanır.
Bir başka deyişle yapay zekaya bir resim çizdirecekse, kişi gözlerini kapatıp o resmi imgeleminde görselleştirmeli ve akıl gözüyle gördüğü o resmi detaylı bir şekilde yapay zekaya anlatmalıdır. Ki yapay zekâ o resmi çizebilsin. Yönetmenler de yıllardır aynı şeyi yapmıyor mu? Zihninde canlandırdığı her sahneyi insanlar ve nesneler kullanarak fiziksel alemde yeniden canlandırıyor (ve onu kaydediyor).
Yaratıcı programcılar yapay zekayı yine de yarı yolda bırakmaz. İçinden çıkamadığı (ya da hayal gücünü kullanmasının talep edildiği) durumlarda ona bir kaçış yolu sunar: Rastgelelik (insanın deyişiyle kafadan atmak). Küçük görmeyin! 27 sene önce Deep Blue Kasparov’u satrançta bu sayede yendi!