Suret ve Nefes
Bu dünyada var olmanın bedellerini ağır ağır ödeyen, ama hala o bedellere layık olamayan varlıklardır insanlar. Bir nefes hayat olarak üflenip bu dünyaya, büründüğü suretin hakkını nasıl vereceğini çözemeden nefes veren, verdiği nefesi her gün sayarak yaşayan suretler…
“Acı ve acı çekmek, gerçekten büyük zekalar ve derin kalpler için kaçınılmazdır. Gerçekten harika olan insanlar, bence, bu dünyada büyük bir üzüntü duyuyor olmalı” demiş Dostoyevski, sabah yazmaya hangi cümlelerle başlasam derken karşıma çıktı. Her bir suret bir nedendir yaşamımızda, ya da her bir suret bir sonuç… Fark etmeyi öğrenebilmek üzere programlanır, çoğunlukla yaşamda fark etmemiz gereken “an”ları koşarak es geçeriz.
Her bir kelimede “paylaşmak” deriz. Oysa ölümü paylaşırken, yaşamı paylaşmayı beceremeyen suretleriz, farkında bile değil çoğumuz. Bedenlerimizi parlatmak için gösterilen özen, ruhlarımızı arındırmak için gösterilseydi, dünya şimdikinden çok daha güzel ve bereketli olurdu sanırsam.
21. yüzyılda yaşarken, yüzyıllara uzanan tek gerçekliği, sürekli şikayet etmek oldu insanoğlunun. Şikayet etmekten şikayet eden bir avuç insan, parlak ruhlarıyla acı çekerken, ışıklarıyla aydınlatabildikleri diğer bir avuç suret, nefes alabildi belki…
Kimimiz beyaz duvarlı hastane odalarını hayalleriyle renklendirirken buldu suretini, kimimiz acı çekerken, kimimizse severken… Her kaybedişten çıkış yapabilmek, her suretin harcı değildi, onu anladı insan nefes alıp verirken. Güç kimin elindeyse, suretini gösterdi dünyaya, ama çok azı güzelleştirebildi yaşamı. Çoğunlukla, parlattıkları suretler, nefesleri söndürdü, kirletti dünyayı…
Dünya kirlendikçe, kabuk bağladı insanların nefesleri. Suretlerini saklayabilmek uğruna nefes almaktan korkar oldu insanoğlu. Ya nefesimi çalarlarsa, ya tükenirse nefesim, ya suretim erken yaşlanırsa diye… Oysa hiçbir suret, bilemedi gerçekten aldığı renkli bir nefesle yaşlanmanın değiştirilemez güzelliğini… Acı çekmekten korkan her suret, acının kölesi oldu.
İnsan yaratıldığından bu yana, acı var. Acı kaçınılmaz. Yara almak da öyle…
Aldığımız her nefeste yaptığımız seçimler belirler suretimizin aydınlığını… Kırarsak kırılır, incitirsek yara alır, hırpalarsak hırpalanır, seversek seviliriz. Çok net! Aldığımız her nefeste aynada gördüğümüz suretimiz kadar net.
Siz siz olun, tek bir ayakkabı kutusundan çıkan bir çift ayakkabıyı parlatmak için sureti yeryüzüne düşmüş bir nefesi anlayabilecek kadar olgun, o nefese can verebilecek kadar güzel suretli olun. Çünkü her suret acı çeker, ama her nefes de, can verir o suretlere…
Beyaz suretleriniz, uzun soluklu nefesleriniz olsun!
(Damla Aktan – Damla Yaşamak kitabından)