felsefe taşı

T.S.Eliot

T.S.Eliot
Kasım 27
10:26 2018

Pazar Pazar, ’ı analım.
Diyeceksin, nereden çıktı?
Geçen gün bir arkadaşımla konuşuyordum, o anlattı, İlhan Berk’i dinlemiş bir gün, rahmetli muhafazakârlığı Eliot üzerinden anlatıyormuş.
Vardır gerçekten bu âlemde bir başlık “Eliot ve muhafazakarlık” adında.
Ona sonra bakarız, bu gün akıl kancamızı
Eliot’ın şu şahane şiirine takalım.

J.ALFRED PRUFROCK’UN AŞK ŞARKISI

“S’io credesse che mia risposta fosse
A persone che mai tornasse al mondo,
Questa fıamma staria senza piu scosse.
Ma perciocche giammai di questo fondo
Non torno vivo alcun, s’i’odo il vero,
Senza tema d’infamia ti rispondo.” {2}

Gidelim öyleyse, senle ben,
Akşam serilince göğe
Eterlenmiş bir hasta gibi masada; {3}
Gidelim, yarı ıssız caddelerden geçerek,
Mırıltılı inzivalarından
Huzursuz gecelerin, bir gecelik ucuz otellerdeki,
İstiridye kabuklarının tozuyla dolu lokantalardan;
Yollar uzar bıktırıcı bir sav gibi
Sinsi bir niyetle
Yöneltmek için seni dayanılmaz bir soruya…
Ah, “Nedir?” diye sorma,
Gidelim de yapalım ziyaretimizi.
Odada kadınlar gelir giderler
Michelangelo’dan söz ederler.
Bu sarı sis ki sürter sırtını pencere camlarına,
Bu sarı duman ki sürter suratını pencere camlarına,
Dilini sokup yalar köşelerini akşamın,
Kalır hendeklerde duran suların üzerinde,
Düşsün onun sırtına bacalardan düşen kurum,
Kayarak terastan, birden sıçrayarak,
Ve görünce vaktin tatlı bir Ekim gecesi olduğunu,
Dolaşsın bir kez evin çevresini ve yatsın uykuya.
Ve gerçekten zaman olacak
O sarı duman için, caddeler boyunca kayan,
Sırtını pencere camlarına sürten o duman için;
Zaman olacak, zaman olacak
Bir yüz hatırlamaya, senin karşılayacağın yüzleri
karşılamak için;
Zaman olacak öldürmeye ve yaratmaya,
Ve zaman, ellerin tüm işleri ve günleri için, {4}
Eller ki kaldırır ve düşürür bir soruyu senin tabağına;
Senin için zaman ve benim için zaman,
Ama zaman olacak yüz kararsızlık için de,
Yüz kuruntu ve yeniden kuruntu için de,
Birer dilim ekmek yiyip çay içmemizden önce.
Odada kadınlar gelir giderler
Michelangelo’dan sözederler.
Ve gerçekten zaman olacak
Merak etmeye, “cesaret edebilir miyim?” diye.
Zaman olacak geri dönmeye ve merdivenden inmeye.
Saçlarımın ortasında kel bir bölgeyle-
(Diyecekler: “Saçların nasıl dökülüyor!”)
Frakım, yakam dimdik çıkıyor çeneme dek,
Kravatım zengin ve sade, ama tek bir iğneyle göze çarptırılmış,
(Diyecekler: “Ama kollarıyla bacaklarınasıl da incelmiş!”)
Cesaret edebilir miyim
Rahatsız etmeye evreni?
Bir dakikalık zaman olacak
Kararları ve yeni kararları tersine çevirmek için.
Çünkü biliyorum hepsini çoktan, biliyorum hepsini:
Biliyorum sabahları, akşamları, ikindileri,
Ölçtüm yaşamımı kahve kaşıklarıyla;
Biliyorum o sesleri, ölümcül bir düşüşle ölen,
Altında öbür odadan gelen müziğin.
Öyleyse nasıl kalkışayım?
Ve biliyorum o gözleri çoktan, biliyorum hepsini:
O gözler sizi çiviler basmakalıp bir yargıyla,
Ben, basmakalıp bir yargıyla bağlanınca, serilerek
iğnenin üzerine,
Ben, iğnelenince, kıvranarak duvarda,
Nasıl başlayayım
Tükürmeye tüm saplarını günlerimin ve yollarımın?
Nasıl kalkışayım?
Ve biliyorum o kollar çoktan, biliyorum hepsini:
O kollar, bileziklenmiş, beyaz ve çıplak
(Ama lambanın ışığında, hafif kahverengi tüylere bulanmış!)
Bir giysiden gelen parfüm mü
Beni böyle saptıran?
Kollar, masa boyunca serili, ya da şala sarınmış,
Öyleyse nasıl kalkışayım?
Nasıl başlayayım?
Diyecek miyim, gittim akşam karanlığında dar yollarda
Ve seyrettim dumanları, pipolardan yükselen,
Pencerelerden eğilmiş, gömlekli yalnız adamların pipolarının saldığı?
Olsaydım bir çift portal kıskaç,
Kaçışıp duran, zeminlerinde sessiz denizlerin. {5}
İkindi vakti, akşam vakti, uyuyor öyle huzurla!
Okşanarak uzun parmaklarla,
Uykuda… yorgun… ya da yalandan hasta,
Serilmiş yatıyor döşemede, burada seninle benim yanımda.
Ben, çaylardan ve keklerden ve buzlardan sonra
Güç bulacak mıyım zorlamak için kriz noktasına bu anı?
Ben, gerçi ağladım ve oruç tuttum, ağladım ve dua ettim,
Gördüm kafamın (hafifçe kelleşmiş) getirildiğini bir tepside, {6}
Ama peygamber değilim – burada büyük bir fark yok;
Gördüm yüceliğimin titreştiği anı,
Gördüm ölümsüz Uşak’ın paltomu tuttuğu ve kıs kıs güldüğünü,
Korktum kısacası.
Yine de zahmete değerdi, her şeyden sonra,
Bardaklardan, marmelattan, çaydan sonra,
Porselenlerin arasında, seninle benim konuşmamızın arasında,
Zahmete değerdi
Isırıp koparmak konuyu bir gülümseyişle,
Sıkıştırmak evreni bir topun içine {7}
Yuvarlamak onu dayanılmaz bir soruya doğru
Diyerek: “Ben Lazarus’um, geliyorum ölümden {8}
Geri geldim anlatmak için size hepsini, anlatacağım size hepsini”
Eğer birisi, bir kadın, yerleştirmeseydi bir yastık, başının altına
Deseydi: “Niyetim o değildi asla;
O değil asla.”

Yine de zahmete değerdi, her şeyden sonra,
Değerdi,
Günbatımlarından ve önbahçelerden ve çisentili
yollardan sonra,
Romanlardan sonra, çay bardaklarından sonra,
döşemede sürüklenen
eteklerden sonra
Bu kadar, daha ne olsun?
Tam olarak ne istediğimi söylemek olanaksız!
Ama büyülü bir fener, bir ekranın üzerine sinirlenip
fırlatıp modeller çizmiş gibi:
Zahmete değerdi
Eğer birisi, bir yastık yerleştirip ya da bir şal atıp,
Dönerek pencereye, deseydi:
“O değil asla,
O değil benim niyetlendiğim, asla.”
Hayır! Ben, Prens Hamlet değilim, olmak da istemedim;
Görevli bir lord’um, isterim
Şişinmek bir ilerlemede, başlatmak bir iki sahne, {9}
İsterim prense önermek, kuşkusuz, kolay bir yöntem,
İsteğe bağlı, severek kullanılacak,
Politik, özenli, iyi düşünülmüş;
Bilgece sözlerle dolu, ama biraz bönce;
Bazen, gerçekten, oldukça gülünç
Hemen hemen, bazen, ahmakça.
Yaşlanıyorum… yaşlanıyorum…
Pantolonumu yuvarlanmış paçalıgiyeceğim. {10}
Saçımı arkadan ayıracak mıyım?
Cesaretim olacak mı bir fıstık yemeye?
İnce beyaz pantolon giyeceğim, yürüyeceğim sahilde.
İşittim denizkızlarının şarkısöylediklerini birbirlerine.
Sanmam şarkı söyleyeceklerini bana.
Gördüm onların dörtnala denize doğru gidişlerini
dalgaların üzerinde
Tarayışlarını arkaya yatık beyaz saçlarınıdalgaların
Rüzgâr karıştırırken suları beyaz ve siyah
Kaldık odalarında denizin,
Denizkızlarıyla, başlarında çelenkler yosunlardan,
kırmızı kahverengi;
İnsan sesleri bizi uyandırıp da boğulacağımız ana dek.
Çeviri: Yaşar Günenç
1. Şiirin başlığı, ironik bir çelişkiyi imâ eder, “aşk şarkısı”nın romantik çağrışımıyla. “J. Alfred Prufrock” adının kabalığı arasındaki çelikşiyi. Şiirin başında, Dante’nin “Cehennem”inden aktarılan dizeler, bu çelişkiye derin bir umutsuzluk eklemektedir. Orta yaşlı ve mutsuz bir adam olan Prufrock, yaşamaya mahkûm edildiği toplumun içinde bir yabancı gibidir; yaptığı ziyaretlerin boşunalığının farkındadır; beceriksizliğinin ve uyumsuzluğunun, kendisinden istenene göre davrandığının farkındadır. Hem bu dünyanın bayağılığını ve saçmalığını bilmekten huzursuzdur, hem de kendi cinsel yetersizliğini hissetmekten. Bir zamanlar bir yerde daha gerçek ve daha güzel bir yaşam gördüğünü, ama bu gerçeklikten uzaklaşarak şimdi boğulduğu yapay ve kısır varoluşa hapsolduğunu düşünür. Bu yitik düşsel dünya, paradoksal olarak, tek gerçek dünyaydı, insanın bulunması gereken ortamdı, ama insan bu ortamdan sürülmüştü.
2. “Eğer bu yanıtımı, dünyaya dönecek olan birine verdiğimi düşünseydim, bu alev hiç kımıldamadan kalırdı. Ama, işittiğim doğruysa, bu derinliklerden hiç kimse canlı dönmediğine göre, yanıt veriyorum sana, rezil olma korkusu duymadan.” (Dante, Cehennem, 27. kanto). Günahı yüzünden alevin içine hapsedilen Guido da Montefeltro, yaşamında işlediği suçu itiraf eder Dante’ye, çünkü onun dünyaya geri dönmeyeceğine ve bunu anlatmayacağına inanmaktadır.
3. Burada belki de “eter”in iki anlamı arasında bir karşıtlık kurulmaktadır. Bu sözcüğün birinci anlamı, açık gökyüzü ya da cennettir; ikinci anlamıysa, tıptaki anlamına uygun olarak, çaresizlik, bilincin ve kişiliğin yokoluşudur.
4. “İşler ve Günler”, İ.Ö. 8. yüzyıl Yunan şairi Hesiodos’un, çiftçilik konusundaki bir şiiridir. Eliot’un kurduğu çelişki, ellerin yararlı çiftçilik çalışması ile, ziyafetlerdeki anlamsız el hareketleri arasındaki çelişkidir.
5. Yani okyanusun dibinde yengeç olmak istiyor. Belki yengecin hareketleri, yararsızlığı ve yaşlanmayı akla getiriyor. (Bk. Hamlet, II, ii, 205- 6: “Siz, beyefendi, yaşlanırdınız benim gibi, eğer yengeççe geri geri gidebilseydiniz.”)
6. Salome’ye, Herod’un önünde raksetmesinin ödülü olarak, bir tepsinin içinde Vaftizci Yahya’nın kesik başı getirilmişti.
7. Burada, Marvell’in “To His Coy Mistres” şiirinin son dizelerine bir anıştırma yapılmaktadır. Bu dizelerde Marvell, utangaç sevgilisine şöyle önermektedir:
“Yuvarlayalım tüm gücümüzü
Ve tüm inceliğimizi bir topun içine,
Koparıp alalım zevkimizi haşin bir savaşla
Girerek yaşamın demir kapılarından.”
8. Burada, Kutsal Kitap’taki iki Lazarus’un biri ya da ikisi birden imâ edilmektedir. Lazarus’lardan biri, dilencidir ve onun, ölüm dünyasından geri dönmesine ve zengin günahlıları cehennem konusunda uyarmasına izin verilmemiştir. Öbür Lazarus ise, İsa’nın yaşama geri döndürdüğü kişidir.
9. Kraliçe Elizabeth döneminde, krallık ailesinden birinin ya da bir soylunun, devlet adına yaptığı yolculuk. O dönemin oyunlarında bazen bu “ilerlemeler” sahnede canlandırılırdı.
10. Eliot’un bu şiiri yazdığı sırada, “yuvarlanmış” (kıvrık) paçalı pantolonlar modaydı.
(dip notları bana ait değil, şu linkten aldım, kimse yazan ellerine sağlık, var olsun)
https://www.google.com.tr/…/j-alfred-prufrockun-ask-sa…/amp/

2.020 kez okundu
Paylaş

İlginizi Çekebilir

  • Kader Ajanları ve 21. Yüzyılda Modern SavaşKader Ajanları ve 21. Yüzyılda Modern Savaş Gazeteci Lisa Howard sorar: -“Bir devrimcinin sahip olduğu en önemli özellik nedir? Che yanıtlar: -AŞK. Bu yanıt çok şaşırtmış olmalı ki tekrar etmekten kendini alamaz genç kadın. […]
  • Piazza di Trevi – Aşk ÇeşmesiPiazza di Trevi – Aşk Çeşmesi O kadar etkileyici bir meydan düşünün ki, Roma İmparatorluk tarihi boyunca gladyatörlerin dövüştüğü ve Roma imparatoru Vespian tarafından İ.Ö. 70 – 82 yılları arasında inşa ettirdiği ve […]
  • Holistik BakışHolistik Bakış Eskiden müzelerin deposunda değerli sanat eserleri saklanırdı (ve yıpranır, kaybedilir, yok olurdu) bugün de kamu kurumlarının dijital ortamlarında işlendiğinde işe yarayacak değerli veri. […]
  • Bilmek istiyorum!Bilmek istiyorum! Öğrenmek; öğrendikçe bu iştahın arttığı eşsiz bir keyifle buluşuyor. Ancak tecrübe; yazılı olan ve bir saniye önce geride kalmış olan ile sınırlı... Yazılı olan bittiğinde ya da […]

Sosyal Medyada Takip Edin

Üye Olun

Yazarlar

Kategoriler

Takvim

Kasım 2024
P S Ç P C C P
« Eyl    
 123
45678910
11121314151617
18192021222324
252627282930  

Arşivler