† semboliği üzerinden yolculuk
“Yar bana bir eğlence” diye gezinen ey sabır, sebat abidesi okur! Semboller aleminin koridorlarını “vay canına!” nidalarıyla çınlatmaya hazırsan, takıl cümlelerin peşine sürüklenip gidelim, bakalım neler göreceğiz.
Kabul ediyorum, sıkıcıdır; hele de bir sürü malumatın peşi peşine sıralanması bazen insanın ruhunu daraltıp, “yeter artık!” da dedirtir. Yine de, sarfedilen cümlelere hayat vermek sizin elinizdedir. Her birini bir diğerinin peşine takıp, insanın doğayla ve evrenle kurduğu ilişkiye dair kurguyla ilişkilendirirseniz cümleler kuru malumat parçacıkları olma derdinden sayenizde sıyrılırlar.
Bu yazı özünde, birkaç sembolün (T, †, Χ, +) peşine takılıp, anlattıkları hikayenin derinliğini keşfetme yolculuğudur. Yazı içindeki etimolojik çıkarsamalar okuyanın ilgisini çekmezse dert kaynağı olacak ve “bunların burda ne işi var?” diye de sorduracaktır. Dilerim bugünlük derdiniz de bu olur.
Hazırsanız, başlayalım.
Bir yatay, bir de düşey doğrunun birleşerek oluşturduğu ‘T’ harfi, her yönüyle ilginçtir. (T’yi fonetik benzerliği nedeniyle D ile birlikte anmak gerekiyor).
Bilinen o ki, T’nin ilk halleri yazılı tarihe Fenike alfabesinde X piktogramıyla (tav okunuyor), sonuncu harf olarak; (+ veya † )piktogramıyla (thetu okunuyor), dokuzuncu harf olarak girmiş[1]. Ardından, günümüz alfabesine Eski Yunancada “Tau” ve Semitik dilde “Tav” olarak geçmiş T[2].
Yani, T’nin evrimi + (†) ile ve X ile başlıyor.
Bakalım T (ve D) ile başayan sözcükler bize ne gibi ip uçları sunacak?
Eski Mısır dilinde Ta, yeryüzü, dünya, toprak, ilksel yeryüzü tanrısı, gökyüzü tanrıçasının kocası, zaman, an, kaya[3], tapınaklarda altardaki tablo gibi anlamlara kullanılırmış. Maya dilinde ise Ta denildiğinde, ülke, yıldızlar anlaşılıyor.
Uzak Doğu geleneğinde Gökyüzü T’ien, Yeryüzü Ti.
Sümer dilinde ise Ti hayat demek.
Sami dillerinde Bet/Beth ev demek.
Ti Beth (Tibet) ne oluyor o zaman?
T’ien Shan dağları da (Shan Çince’de dağ demek) kutsal-semavi dağlar anlamına geliyor, Uygurlar da Tanrı Dağları (Tengri Tagh) diyorlar zaten.
Dağ önemli, çoğu kez Toprak Ana’nın Gök Baba’ya doğru uzanan uzuvları olarak kabul ediliyorlar; dolayısıyla bazı kültürlerde bu nedenle dağ ile kadın memesinin eş tutulduğu vaki[4].
Madem dağlara geldik, kısa ama önemli bir bilgi: Arapça’da “tur” hem dağ, hem de Kâbe’yi tavaf etmek anlamına geliyor. Eski İbranicede da dağa “tvr, tuwr”deniyor.
Çok ilginç değil mi?
İlerde değineceğiz, “turlarla, turn eden turnaların, thor’a ulaşması” bir şekilde hacılar için de, dağlar için de geçerli.
Eski Mısır’ın aynak/ibis[5] başlı tanrısı thoth (tehuti, techu, thaut, thot, thoth) ezoterik gelenek içinde önemli bir figürdür.
Thoth, bilgelik tanrısı, aynı zamanda yazıyı da o buluyor.
Eski Mısırlılarca Toth olarak bilinen, Sümerlerin Ningşzidda adını verdikleri, Eski Yunanlıların üç kere bilge Hermes anlamında Hermes Trismegistus dedikleri, Zerdüştlerin Hürmüz dedikleri, Hıristiyanların Enok olarak tanıdıkları Hermes’i[6], Kuran-ı Kerim de İdris Peygamber olarak tanır (İdris ile İlyas’ın bir olduğu da söylenir). Fenikelilerin bir efsanesine göre, Mısırlılar Fenike tanrısı Misor’un başına toplanıp ondan bir soy isterler, o da onlara yazıyı ve alfabeyi bulan tanrı Taaut’u verir. Taaut daha sonra Thoth olur. Görüldüğü gibi, bu efsaneye göre de, hepsinin kökeni Fenike’dir.
Hattiler gök tanrıya (aynı zamanda fırtına tanrısı da) Taru diyorlar; Hitit hiyerogliflerinde Tarhu, Tarhuna, Tarhunna, Tarhuis, Tarkhun, Tarhunt, Tarkhunas, Tarkhuntassa, Tarhunza olarakokunuyor.
Çerkezcede “Tha” sözcüğü kullanılıyor gök tanrı için.
Hititler Taru diyorlarsa; Orta Asyada’ki Çuvaş’lar Tura diyorlar gök tanrılarına; Ostyaklar ve Vogullar Num ture (yüceltilmiş ve yüksekte oturan anlamında) demişler;
Türk-Moğol dillerindeki karşılığı da, malum Tangri.
Sümerler, Dingir-Dingiri- Dingirenek diyorlar gökteki tanrılarına.
(Aslında Dingir gökde parlayan yıldız demek Sümerlerde, Di’den geliyor herhalde)
Tangri mi Dingri’den alınmış?
Tersini söyleyenler de var.
İlginçtir, Çincede “ding” olarak okunan piktogram T şeklinde [7]. Farklı anlamlara geliyor: Adam, tekrar etmek, kuyruk, tırnak gibi.
T-D ilişkisi üzerinden ilerlersek, Diana Romalıların tanrıçalarının adı, gerçi bu gün tuvana diyenler de var. Anadolu’da koskoca Dionysus var (Dyo-İssis/Teo-İssis).
Çok daha eskilerde, Sümerde De tanrı Ea’nın ünvanı. Parlaklık demek ayrıca. Ama Di olduğunda güneş gibi, yıldız gibi parlayan oluyor. Alev artık yıldızlaşıyor, tanrıça sıfatına layık oldu (rahmetli Lady Di geliyor hemen akla tabii).
Sanskritçede Div gökyüzü, cennet demek. Deva ise Tanrı. Eski İran dilinde daiva tanrı demek. Bizim ‘dev’ de oradan geliyor. Yunancada Dios, Theos, Zeus olmuş, malum. “Derdine deva bulmak” ve “dev anası” sözlerini de siz kurcalayın.
Türklerin Tangri’si, Sümerlerin Dingiri’si, Anadolu’da Luwi dilinde[8] Tarhunt – Tarkhun şeklinde söylenmiş[9].
Mitolojide Tarkhonvar, Etrüsk’leri Lydia’dan İtalya’ya götüren kahraman.
Gök Tanrı Taru’nun Anadolu’dan çıkıp bir dünya turu yaptığı anlaşılıyor. Avrupa’ya gidince, Keltlerin dilinde Taranis olmuş(Taranis’in elinde çift ağızlı baltası vardır ki bir tarafı yeri, diğer tarafı göğü göstermesiyle çift ağızlı balta apayrı bir sembol ufku açar önümüzde).
İskandinavların dilinde Thor / Thunor/ Thurs/ trna.
Malay dilinde Tuhan, Polinezyalıların dilinde de Tawhiri olmuş gök tanrı.
Taiowa – Amerikan yerlilerinin mitolojisinde güneş tanrısı. Yeryüzünün yaratıcısı.
Taiowa Amerikan yerlilerinin tanrısıysa, Tao Çinlilerin, Teoda Latinlerin tanrısı.
Peki ya bizim Teo-Man =Tanrı-Adam mı?
Tora-Man (Thor a- Man)? Anadolu’da zengin, güçlü adam olarak kullanılıyor.
Hititlerde gök tanrının sembolü olan boğanın Helen dilindeki adı Tauros, yani bizim “Toros Dağları”. Çok sonraları, Helenlerin gök tanrısı Zeus’da, Fenike kralı Agenor’un güzel kızı Europe’yi sırtına vurup kaçırmak için boğa kılığına girecektir.
Kuzey Avrupa’da (İskandinavlarda) önemli bir tanrı Thor / Thunor/ Thurs/ trnaç. En büyük tanrı Odin’in oğlu. Çok güçlü olmasını iki şeye borçlu Thor: 1, her şeyi parçalayabilen büyük çekici; 2, taktığında gücünü artıran sihirli kemeri. Thor’un bir özelliği de, kılık değiştirmek istediğinde çekici ile kendi çevresinde hızla dönmesi. Thor tork ile turn ediyor.
Thor’un iki tane de keçisi[10] var. Keçilerin çektiği arabasıyla yerde ve gökte gidebiliyor.
Keçi demişken, “tur” Sümerlerde yavru keçi demek.
Ama Sümerlerde tur bir kaç farklı anlamda kullanılıyor.
Sihirli/kutsal taş kase demek, bir tür kutsal kase gibi kabul ediliyor.
Prens, kral, büyük olan demek. Keza, Turan / Duran da ‘efendi’ anlamına kullanılıyor Sümer’de. (Yunancadaki Tur-annos, efendi, sahip, Lord ve İngilizcedeki tyran – tiran belli ki Tur’dan / Turan’dan geliyor).
Eski Mısırda da Tu kral demek.
İskandinavların Tanrısı Thor’da kalmıştık. Sümer’de fazla oyalandık, kusura bakmayın.
Thor’un bir de kardeşi var, adı Tiu.
Tiu (Tiw, Tivaz, Tyr, Mars) adalet ve savaş tanrısı.
Tiu demişken, salı gününe İngilizler Tuesday diyorlar, (İsveçliler Tis-Dag, Danimarkalılar Tirs-Dag, Finlandiyalılar Tiis-tai, yani “Tiu’s Day / Tiu’nun günü”. Fransızlar gibi kimi Avrupalılar da Mars’ın günü diyorlar.
Madem ay dedik, Etrüsk’ler de Ay’a (hem gökteki ay’a, hem de takvimsel ay’a) “Tiu” diyorlar.
Thor’dan (Thor’un gürlemesi) yola çıkarak, Thunder İngilizcede gök gürültüsü demek.
Yani, gök babanın gür sesi.
Thunder’in etimolojik geçmişi şöyle: thunraz (proto Germen), thuner (eski Frizya), donder (Hollanda), donner(Alman), tundar (Farsi), tanayitnuh (Sanskrit), tonare (Latin)[11]. Hint Avrupa ailesi tümden aynı kökü kullanmış.
Keza, Perşembe gününün İngilizce karşılığı olan Thursday de, Thur’s Day şeklinde, Thor’un günü oluyor.
Thor’un etki alanı bitmiyor.
Taurus Latincede boğa. Taurus’un etimolojik yolculuğunda karşımıza çıkanlar: tauro- tauros, turu, tora, tauris, sthura (sanskrit), stor (Fars), shor (İbrani), thor (Arapça).
Thor’un bir özelliği de, çevresinde hızla dönmesiydi. Latin dillerinde Turnare, turn, tyrnan, turnian, tornare, tornus, tornus – Dönmek, devinmek demek. Turlamak da, turist de, turnuva da, turnusol da, buradan geliyor.
Ama sadece dönmek değil, yükselmek ve yükseklikler de ilişkili turn ile: tower, turret, touris gibi.
Gerçekten baş döndürücü!
Çatalhöyük’de kollarına turna kanat tüyleri takarak, turn edenler (dönenler), turna semahı yapanlar, nereye yükseliyorlardı?[12] Ya bizim semah yapanlar?
Peki, hacılar Kabe’yi neden tavaf ediyorlar?
Neden siyahlarla örtülü, içi görünmeyen bir mekanın çevresinde yedi kez tur atıyorlar?
Tur’laya tur’laya, turna olup, thor’a mı ulaşıyorlar?
O zaman ulaştıkları, buldukları thor kim?
“Gelenekte de, altarın çevresindeki ritüelik turlamalar bir yükseliş ifadesidir ve yükselişle ulaşılan yer T’nin kendisidir” diyebilir miyiz? Tam değil. T’yi çözmeden, böyle büyük laflarla haddimizi aşmamak lazım,
Thor’un çekici çift taraflıdır. Yani bir T şeklindedir. Çekicin bir ters T olduğunu düşünmemiz gerekiyor elbet. Buradan hareketle, çift ağızlı balta, haç ve çekiç sembolleri arasındaki ilişkiye gidebilir miyiz? Ve, şöyle bir yorum yapmak mümkün olabilir mi? Semboller dilinde dikey, aktif ve erildir, göğe dairdir.
O bir numaradır. Gök Baba’dır.
Yatay ise pasif ve dişildir, yere dairdir, dünyevidir.
Yatay olan iki numaradır, Toprak Ana’dır, Magna Mater (Ulu Ana)’dir. Yer’dir.
Tıpkı Arap alfabesinde, bir numaralı harf olan elif’in dik bir çizgi olması; iki numaralı be’nin de yatay olması gibi.
Aynı zamanda yer, kare veya dörtgen; gök dairedir. Mabet mimarileri de, bu nedenle dörtkenar ile yarım kürenin (kubbe) bileşimidir. Aktif olan dikey ekseni şakul; pasif olan yatay ekseni de tesviye simgeler. Dolayısıyla mabedlerdeki yolculuklar dörtgenden, kubbeye doğrudur; yani Ana’dan doğup, Baba’ya yükseliş.
Peki, bu yolculuklarla ulaşılacak yer neresidir?
T olabilir mi? Ya da X? Belki de sadece bir nokta?
Dört ana yönü; aynı zamanda yer’le – gök’ü gösteren, iki doğrunun kesiştiği yer olan bir nokta?
Öyle ya, daire içindeki nokta kadar etkileyici, her şeyi anlatan kaç sembol var?
Doğrudan Ra, ışık, güneş, nur…
Kareden daireye uzanan yolculuk bir anlamda, yataydan dikeye; pasiften aktife, tesviyeden şakül’e olan yolculuktur. Muhteşem bir hierogamosdur.
Hierogamos bir kutsal birleşmedir. Yani, Gök Baba ile Yer Ana’nın kutsal birleşmesi.
O halde T harfi bu kutsal birleşmenin önemli sembollerinden biri olmalıdır.
Yatay ve düşey eksenleri birleştiren T harfi ele alınınca, akla gelen önemli bir sembol de haç sembolüdür kuşkusuz.
Çok farklı coğrafyalarda ve farklı tarihlerde ortaya çıkmış olan kadim sembollerden biridir haç.
Eski Mısır’da, Osiris’in elinde görürüz yuvarlak başlı ankh haçını. Nil’in taşkınlarını düzenleyerek bereketi – hayatı getirir; yanısıra çöldeki yokluğu, ölümü de ortaya çıkartan bir anahtardır ankh haçı.
Benzer işlevlere sahip haç sembollerini Orta Amerika’da da görürüz.
Hıristiyanlıkda haç sembolünün ilk ortaya çıkışı 5. YY. ortalarıdır (Druidlerden aldıkları söylenir). “T” şeklinde bir haç var, Hıristiyanlar pek sık kullanmasalar da, ara sıra göze batabiliyor. Tau haçı diyorlar. Başka isimler de verilmiş: Aziz Antony’nin haçı, Eski ahit haçı, Mısır haçı, Aziz Francis haçı gibi. T haçının (veya Tau sembolünü) kadim uygarlıklarda ölümü, yeniden doğumu, hayatı simgelediği biliniyor.
İlginç ve önemli bir bilgidir, bazı otoritelere göre (Rawlinson) Tau Fenike dilinde ekmek demek. Ama ekmek de hayat demek, şimdi olduğu gibi. Ancak, bilinen ilk haç sembolünün çok daha eskilere gittiği sır değil. Daire içine alınmış + ile sembolize edilen haç, neolitik dönemde dahi kullanılıyordu sembol olarak.
Daire içine alınmış bir haç’dan veya nokta’dan daha güzel, BİR’i anlatan başka bir sembol olabilir mi?[13]
Anadolu’da sıklıkla uygulanan bir adettir, cenaze törenlerinde ceset mezara konup, üzeri toprakla kapatıldıktan sonra, birileri gelip toprağa su döker, ama neden yapıldığı pek bilinmez[14]. Çünkü, mezar Toprak Ana’nın rahmidir. Ruh’un yeniden doğabilmesi için, Gök Baba’nın suyuyla toprağın döllenmesi gerekecektir.
İşte hierogamos!
Evren’de her şey döngüler üzerine kurulmuştur. Yıldızlar da döner, enerji de, fosfor da, su da, azot da, hayat da… Yaşamın kendisi de, bir ÖZ olarak bu döngüsel süreçlerin, sadece bir parçasıdır. Ama, diğerleriyle entegre olmuş, BÜTÜN’e dair bir parça. Tarih boyunca insan evladı bu süreçleri keşfetmek ve hakikate ulaşmak için, döngülerle birleşmeye çalışmıştır. Bunun için bazen dönmüş, bazen döndürmüş, bazen de dönenleri taklit etmiş.
İnsanın hakikati arama yolculuğunda rehber bilinen kişiler, hierogamos’un kutsal ürünleri olarak kabul edilmişler.
Hemen akla gelen rehber, T üzerine çivilenmiş Hz. İsa’dır.
Ama aslında Horus da, Atthis de, Krishna da, Adam Kadmon da, Insan-ı Kamil de, Budha da birer üç numaradır; yani Yer ve Gök’ün kutsal evlatlarıdırlar.
Yani her biri, T ve diğerleriyle bir olmuş; Gök Baba’nın, Işığın, Nur’un, Ra’nın, Osiris’in; Ulu Ana’dan, Magna Mater’den, Ma’dan, Maja’dan, Maria’dan, İsis’den, Dul Kadın’dan olan çocuklarıdır.
Buraya kadar gelmiş ey sabır abidesi kahraman okur, bunlar ezoterik (batıni) aleme dair literatür bilgileridir (malumat) eh biraz da ablanızın yorumu var kuşkusuz; diyeceğim o ki, bunlara sahip olmak marifetten değildir. Pazarlanma aşamasında ego ve kibir beslemesi yapmak gibi tehlikeli işlevleri de vardır ayrıca. Marifet, bu malumatların esiri olmadan, bunları araç olarak kulanıp çıkılacak bir yükseliş yolculuğunda, samimi niyet sahibi olmaktır.
[1] Fenike alfabesinin ilk harfi Aleph’dir. Aleph inek, öküz anlamına kullanılıyor ve inek başı biçiminde bir piktogramla çizilmiş kil tabletlere. İbraniler de birinci harflerine aleph demişler, Arap alfabesinde elif, Yunan alfabesinde ise alfa olmuş. Burada Tav’ın dokuzuncu harf olması önemli, Kabala’ya göre evrendeki her şey Sefirot adı verilen 32 Daire Aşaması’yla gerçekleşmiştir. Bu aşamaların son bölmünü 3 üçlemeden oluşan bir kutsal dokuzludur. 3 üçleme’den meydana gelen bu Kutsal Dokuzlu Tanrı Krallığı’nı kurar. Yani, tümü bir biriyle bağlantılı olarak gelişen ve kendi içinde bir diyalektiği olan bu üçlü (veya kutsal dokuzlu) sonuçta Adam Kadmon’u oluşturur. Adam Kadmon ise tanrıyla bir olmuş, her geçen gün evrenin sırlarına biraz daha yaklaşan mükemmel insandır ve panteist bir açıklamayla ulaşılan yer tam bir vahdet-i vücut’dur. Dokuz, aynı zamanda ölümü de simgeler ama, sonrasında yeniden doğulan bir ölüm.
[2] İbranicede tav ile başlayan sözcükler önemlidir, konumuz açısından da zihin açıcıdır. Örneğin: tevuah=koruma, daha çok tanrının koruması; teyvel=yeryüzü; teheelah=tapınma; todah=şükran; toeyvah=saygıdeğer; torah=öğretmek; tameem=bütün; tamam=bütünleşmek; teesha=dokuz… http://www.ancient-hebrew.org Ancient Hebrew Research Center.
[3] “Araplar taşa taparlar” sözü ünlüdür. Sadece Araplar mı? Ortadoğu halkı için (Mısır, Akad, Babil, İsrail) taş önemli bir kült nesnedir. Tanrının yeryüzündeki işareti kabul edilir.
[4] “ …Tanrı Musa’ya, “Ben senin atalarının tanrısıyım” diyor, “Onlara El Shaddai adıyla görünmüştüm”.
El Shaddai, İbrani kültürünün en eski ilahi figürü. Anlamı, “Dağların Tanrısı”. Shaddai’ın bir diğer anlamı da “memeler”. Tıpkı Roma’nın koruyucu tanrıçasına, kentin üzerine kurulduğu yedi tepeye gönderme yapılarak “Dea Roma” denmesi ve aslında orijin olarak Roma/Ruma sözcüğünün hem dağ hem de “memeler” anlamına gelmesi gibi… Hatta aynı düşünce biçimi uzantısında Artemis’in “bol memeli tanrıça” olması gibi… Soy geçişini uzun süre “anne merkezli” belirleyen İbranilerin, Kenan dolaylarında yerleşik yaşama geçtikleri dönemdeki tanrıları, çok büyük bir olasılıkla “dişil” bir figürdü; “Anne”ydi ve “Memelerin Tanrısı” olarak anılıyordu tıpkı Artemis gibi, Dea Roma gibi. Ona El Shaddai diyorlardı…” Sevgili Burak Eldem’in katkısıdır.
[5] Aynak, kelaynaklarla akraba olan, Batı’da ibis olarak bilinen, uzun-eğri gagalı, leylekten biraz küçük bir kuştur.
[6] Hermes sözcüğü Ermes, Hermis ve Heramis biçimlerinde de söylendiği gibi, Anadolu Türkçesine Ermiş olarak girmiş ve Tanrıya kavuşma halinin bir adı olarak benimsenmiş. Böylece tasavvufun en temel kavramı ve amacı “ermiş” olmuştur. Metin Bobaroğlu, Dinle Neyden – Batıni Gelenek Ayna Yayınevi – 2006
[7] http://www.mtlionblender.com/CharPrev.html
[8] “Çeşitli kazı yerlerinden çıkartılan Hitit belgeleri, özellikle çivi yazılı onbinlerce tablet, çağdaş insanlığın, adı bile unutulmuş nice halk üzerinde bilgi edinmesini sağladı. O arada, İÖ 2. binyılda Anadolu’da, Hitit’lerden sonra en önemli ulusal topluluğun, Hitit belgelerinde Luwili diye anılan bir dili konuşan halk olduğu öğrenildi. Hitit’lerin kendilerinin, Hitit Hiyeroglifleri denen yazıda kullandıkları dil de bu dil idi. Hitit İmparatorluğunun yıkılmasını izleyen bin yıl boyunca da, sonradan Kappadokia diye tanınan Anadolu parçasında ve Çukurova’da Luwi dilinin ve ona özgü yazının yeni bir türünün kullanılması süregitti; oysa Hititlerin kendi dili ve çivi yazısı unutuldu. (Prof. Dr. Bilge Umar, Türkiye’deki Tarihsel Adlar, İnkilap-1993, Sf.4.).
[9] Luwi dilinde tarkh- ya da tarkhun- kudretli olmak, muktedir olmak, yenmek anlamında. Tarkhun/tarkhan/tarkan unvanı=egemen olan, buyruk yürüten. Şöyle bir çıkarsama hoş olur doğrusu: Tarhu=Tarkhun=Turkhun=Türk.
[10] Neden keçi? Keçi, yaşadığı tüm coğrafyalarda, tarih boyu bir kült olmuş. Büyük olasılıkla, yabani keçilerin kutsal sayılan dağların en zor, kayalık bölgelerinde korkusuzca dolaşabilmeleri ve uzun boynuzlarıyla zirvelerde sundukları görkemli silüetleri onları kahramanlaştırdı.
[11] http://www.etymonline.com/
[12] Toth’a Anadolu’da İdris denmiş ve sembolü olan aynak da turna olmuş. Gariptir, bu turna benzetmesi bazı yerlerde flamingoya da, kuğuya da denk gelebiliyor. Turn (dönmek) ile turna arasındaki benzerliğin ses benzerliğini çok aştığını görüyoruz. Ama yine de belirtmem gerek ki, turna ile dönme/devinme hareketi geleneğin içine iyiden iyiye yerleşmiş durumda. Anadolu danslarındaki turna halayı, kartal halayı, turna barı, turna semahı, kartal semahı gibi oyunlar kuşların adıyla anılıyor. Hepsinin ortak özelliği döne döne oynanması. Turna semahı Alevilerin İdris Peygamber’e bağlılıklarının ve saygılarının bir ifadesi kabul edilir mesela. Kimi Alevi kaynakları Alevilikteki turna kuşu sembolizmasının aslında İdris Peygamberi anlattığını kabul ederler. Bundan yola çıkarak da, Pir Sultan Abdal’ın “Hazreti şahın avazı/Turna derler bir kuştadır/Asası Nil deryasında/Hırkası bir derviştedir” deyişindeki Turna’nın İdris Peygamber olduğu düşünülür. Bu düşünceye göre “Asası Nil deryasında” diyerek Pir Sultan, İdris Peygamber’in mekânının Mısır olduğunu söyler. İlginçtir!
[13] Hermes rüyasında varlıkların başlangıcı ve Tanrı’nın tabiatının sırlarını kendisine ifşa eden Osiris’i görür. Hermes ilimin 2 anahtarını elinde bulundurmaktadır. Birincisi: Dışarısı, (şeylerin) eşyanın içerisi gibidir; küçük, büyük gibidir. Sadece 1 kanun vardır, onu da çalıştıran ‘BİR’ dir. İkinci anahtar: İnsanlar ölümlü tanrılar, tanrılar ölümsüz insanlardır. Bu cümleleri anlayanlara ne mutlu, çünkü onlar herşeyin anahtarını ellerinde tutarlar.
[14] Zaten geleneğın taşınması da, bu gibi ritüeller ve sembollerle olur ki, bir gün anlamı keşfedene yolculuğunda ışık olsun.