Uçurtma
İplerine baktı… Kurtulmalıydı…
Gökyüzüne baktı; uçsuz bucaksızdı…
Gözlerini kapatmadı; görmek istedi bu yer ile sınırlı özgürlüğü…
Rüzgar da gülümsedi yukardan. Keşke biraz rüzgara salabilseydi bedenini; hareket etseydi. Rüzgar’ın göz kırpışını gördü o an sanki. Omzunu kaldırdı yavaşça ve rüzgar oradan sanki asırlardır süren hareketsizliğini son vermek üzere dolaştı yüzeylerinde…
İçindeki umut ona “uçabilirsin” diye haykırırken gülümseyerek bıraktı kendini rüzgara içindeki “ip ne kadar uzun acaba?” endişesini düşünmeyerek.
Yükselmeye başlamıştı. Yeryüzüne uzanan ip ile bağlantısına bakmayarak gökyüzünde olmanın mutluluğunu yaşadı ardındaki pürtelaş kuyruğuyla…
Yükseldikçe mutluluğu içinden taştı. Hep hayaliydi; yeryüzüne hiç inmeden yaşamak ve günün birinde de yükseklerde yok olmak. Herkes onu gökyüzündeki renkleri ve özgürlüğü ile hatırlamalıydı.
Yükseldikçe, yaşadığı yeryüzünü ve etrafını daha ayrıntılı gördü. Bir “yar” varmış meğer yakınında; yerdeyken göremediği. Oraya da göz atmalıydı…
Yavaşça süzüldü Yar’a doğru. Derinliklerinde kayboldu. Bıraktı yamaçlarından aşağıya kendini; tekrar nasıl çıkacağını düşünmemecesine…
O an fark etti ki; “ip”i de onunla ve özgürlüğüyle geliyor. Süzüldü yamaç ardına… Yar’ın ve sonra rüzgar’ın da yardımı ile yükseldi bulutlara…
Yükseldi ve sonra daha da yükseldi…
Mavilikte renkleri kaybolacak kadar yükseldi; minicik bir nokta oldu.
“İp” mi? O çoktan yok olmuştu gökyüzünde…