Üstelik Yöresel
Ekim başında Toros Dağları’ndaydım yine.
Önümüde Binboğalar Dağları, çevre fırdolayı sedir ağaçları.
Manzara öyle böyle değil.
Yaşar Kemal satırlarıyla çizilmiş bir dünyada, dere kıyısına uzandık, taze ceviz yiyip muhabbet ediyoruz.
Büyük tatil köylerinde altı yıl barmen olarak çalışmış Mustafa, sonra dönmüş köyüne.
Hep merak etmişimdir barmenlerin hayatını.
Mesela, içip içip derdini döken müşteriye nasıl tepki veriyorlar?
Mesela, hayatı alkol şişeleri içinde geçen biri evde içki içiyor mu?
Nasıl bir meslektir barmenlik, anlatsana?
“İşimiz gücümüz içki yapmaktı abi”.
Yani?
“Mesela, cin ve votkayı karıştırıp Bacardi yapardık, buna biraz şeker eklersin olur tekila… koy abicim kahve likörünü, hooop al sana Malibu… Mesela müşteri geldi bara, para da bol, Chivas Regal viski istiyor.
Ooo! Tezgah altından alırsın Napolyon kanyağını, biraz Napolyon votka katarsın, oldu mu sana Chivas…”
Napolyon mu?
“Tabii abi, yerel markadır, Fransızların ünlü Napoleon konyağı ile karıştırma, T.C. Napolyon bu… Güneydeki oteller, tatil köyleri, özellikle herşey dahil çalışanların alayı napolyoncudur.”
Hala anlamadım bu Napolyon işini?
“Bak abi, bir sahil beldemizde tüm ana alkol çeşitleri Napolyon adıyla üretiliyor. Başka isimleri de var galiba.
Ruhsatlı mı, değil mi? Onu bilmem, ama şişelerde etiketi var ‘napolyon’ votka, cin, kanyak, viski… piyasada göremezsin, sadece otellere verilir. Oteller koli koli alır, sonra harmanlayıp orjinal şişelere boşaltır”.
Desene Mustafa, tüm içkiler yöresel?
Aynen abi (gülüşmeler)
“Zaten isyan ettim, kaçtım, geldim köyüme”
…
Binboğalara sırtımızı döndük, ardıçları da, sedirleri de Napolyon’u da geride bıraktık, dere geçtik, düz geçtik, sonunda Torosların bir başka tepesinde kavuştuk bizim muhtar Kör Selim’e.
“Ben de şimdi geldim, jandarmadaydım”
Hayrola muhtar?
“Jandarma köyde bir adamın ahırında 2 ton çay yakalamış da…”
Çay yakalamak da ne demek muhtar?
Muhtar bir yandan dudak altına maraş otu yerleştiriyor, bir yandan da cep telefonunda numara arıyor.
“Abi adam çaydan pekmez yapıyordu, ama yöresel pekmez” (gülüyor)
O nasıl bir şey, çay pekmezi mi?
“Yok abi, çayı şekerle kaynat kaynat, su iyice buharlaşınca az biraz şurup koy ki koku versin, oh misss…”
Yöresel yani?
He valla, yöresel.
…
Çeşme başında mola veriyoruz, bir minibüsle gelmiş iki delikanlı, ellerindeki bidonlara su dolduruyorlar.
Muhabbet başlıyor, biraz sonra delikanlılar çözülüyor.
“Abi biz yöresel bal yapıyoruz”
Bu yaylalarda mı kovanlar?
“Yok abi minibüste” (gülüyorlar)
Eee, arı nerde?
“Ne arısı abi, arıyla balı herkes yapar, marifet arı olmadan bal yapmak” (gülüyorlar)
E, o zaman bu dağın başında işiniz ne?
“Abi dedik ya yöresel ürün bu, bal hangi yörenin olacaksa suyu oradan alırız, bizde yalan yok abi” (zayıf, uzun boylu olan gülme krizine giriyor, diğeri minibüsün içinden malzemeleri çıkartıyor, bir kazan, bir piknik tüp, koli koli kavanoz… bal yapmaya hazır bizim arılar.
…
Maraş’a doğru, bibercilerle buluşuyoruz.
Kolay gelsin.
“Eyvallah, buyur, yöresel pul biberi yapıyoruz abi”
İyice zıvanadan çıkmış durumdayım, “herhalde bu da biberi deniz anasından yapıyordur” diye mırıldanıyorum.
Ne kullanıyorsun malzeme olarak?
“Biber abi ne olacak?”
Hay Allah, kusura bakma eşeklik bizde, hepsi biber mi bunların?
“Biber tabii abi başka ne olacak ki? Biz öyle kiremit tozu filan koymayız”
Çaylar geliyor, sigaralar fosur fosur.
Muhabbet derinleşince kutu açılıyor.
Yaptıkları biber, biberin sapı, çekirdeği, çeri çöpü, az biraz da gıda boyası.
Esas etli kısmı fabrika kullanıyormuş.
Atıkları bunlar bedava alıp, bir daha işliyorlar.
Bir tür geri dönüşüm.
“He! ama acıdır var yaa?”
Üstelik yöresel.
De gidinin Yaşar Kemal’i deeee…
Binboğalar’da boğa kalmamış haberin olsun.
Boğadan vazgeçtim, kuzu da kalmamış, kurt da.
Kuytuları çakallar tutmuş, tilkiler kovukları, ayılarla domuzlar bostana inmişler, akbabalar gök kubbeye postu sermişler.
Sahi, var mıydı?
Koyun kurt ile gezer miydi?
Tepeler tekelere emanet miydi?
Thoro’dan gelme Toroslar, boğanın kudreti ve asaletiyle mi yükselirlerdi Akdeniz’den?
Yoksa yoksa, yoksa bunlar hep… hep o malum oyunun replikleri miydi?
Şimdi biliyorsun artık Yaşar abey, iki cümle de olsa karalayıver gittiğin yerden, bütün bunlar biraz cin biraz da votka mı?